18 Ocak 2008 Cuma

The Doors


Jim Morrison daha dört yaşındayken ailesiyle birlikte New Mexico otoyolunda ilerlerken kaza yapıp ters dönmüş olan bir kamyon ve yolun kenarında ölmek üzere olan yaralı Pueblo yerlilerini görür ve gördüğü bu manzaradan çok etkilenir. Daha sonra arkadaşlarını ölen Kızılderilinin ruhunun kendi ruhuna geçtiğini söyleyecektir. Bu hikaye daha sonra The Doors ve Jim Morrison'la ilgili bir çok yerde kullanılacak (Yönetmenliğini Oliver Stone'un yaptığı The Doors filmide dahil olmak üzere) bununla birlikte bu hikaye Jim Morrison'ın rock'n roll tarihi içinde neden en karizmatik ve mitolojik kahramanlarından biri olduğununda açıklanmasını sağlayacaktır. Ray Manzarek, Morrison için 'O bir şamandı, o bir elektrik şamandı' diyor. The Doors 1965 yılında Los Angeles'da (UCLA) sinema öğrencileri Jim Morrison ve Ray Manzarek tarafından kuruldu. O sıralar Manzarek, iki kardeşiyle birlikte, Rick And The Ravensask adında bir R&B grubu kurmuş ve kendilerine katılacak solist ve baterist aramaktaydı. Morrison'ın kendi yazmış olduğu 'Moonlight Drive' adlı parçayı seslendirirken gören Manzerek ondan hemen etkilenir ve gruplarına katılmayı teklif eder. Bir süre sonra aralarına aldıkları baterist John Densmore'la birlikte Jim Morrison'ın yazdığı altı parçayı kaydettiler fakat ortaya çıkan kayıtlardan hoşnut olmayan Manzerek'in kardeşleri gruptan ayrıldı, onların yerine ise Densmore'un arkadaşı olan gitarist Robbie Krieger geçti. Hiç bir zaman gruba katılacak yeni bir bas gitarist bulunamadı. Bu sırada grubun adını da Morrison; William Blake'den, Aldous Huxley'e kadar yazarların düşünceleri etrafında toplanan "The Doors Of Perception"dan etkilenerek "The Doors" olarak değiştirildi. The Doors 1966 yılında ilk demo kayıtlarını yapıp ilk olarak London Fog'da ardından da Whiskey-A-Go-Go'da sahneye çıktı. Bahsettiğimiz ikinci yerden ise grup dört ay sonra, 'The End' adlı parçalarını seslendirmeleri üzerine atıldı. Bununla birlikte aynı parça The Doors'un ve Morrison'ın, Jac Holzman tarafından farkedilmesine de sebep oldu ve sonuçta grup Elektra Records'la anlaşma imzaladı, 1967 yılında da ilk albümleri "The Doors" piyasaya çıktı. Rock tarihinde önemli bir yere sahip olan albüm The Doors'un blues, rock, klasik ve jazz melodilerini şiirle mükemmel uyumunun bir örneğiydi. "The Doors"; 'Light My Fire' single'ıyla tanıtıldı. 'Light My Fire' piyasaya çıktığı ilk gün listelerde bir numaraya yükseldi. Grubun piyasaya sürdüğü diğer albümlerde de çıkan ilk albümün izleri bulunuyordu fakat bununla birlikte 'Hello I Love You' gibi bir takım başarılı parçalarda içeriyordu. Grubun bir sonraki albümü 1967 tarihli "Strange Days" oldu. 1968 tarihli "Waiting For The Sun" ise Morrison'ın mitolojik farklı benliğini ortaya koydu; 'Kertenkele Kral'. (Albüm kapağının içine basılmış olan 'The Celebration Of The Lizard King'den dolayı). Şiirin bir kısmı 'Not to Touch The Earth'de yayınlanmış olsa bile Celebration'ın tamamı "Absolutely Live"a kadar yayınlanmadı. Morrison, sahnede t-shirt'ünü çıkarıp dar deri pantolonlar giyerek kendine özgü bir stil yaratmıştı. Yarattığı stilin bir de karanlık tarafı vardı ki o da madde ve alkol bağımlılığıydı. Heyecanlandıran şöhretinin yanında sahnede davranışları çok tutarsızdı. 1967 yılında New Haven'da verdikleri konser sırasında müstehcen davranışları sebebiyle, 1968 yılının Ağustos'unda Phoenix'e yaptıkları uçak yolculuğunda kanun dışı hareketleri sebebiyle; 1969 yılında Hartford'da verdiği konserin sahne arkasında bir polis memuruna saldırmasının ardından ve son olarakta yine 1969 yılında Miami'de, Dinner Key Salonu'nda Morrison'ın kendini sahnede teşhir etmesi ardından tutuklandı. Mahkeme kararıyla sanatçı uzun yıllar Miami'de kalmak zorunda kaldı. 1969 yılında piyasaya çıkan "The Soft Parade" grubun diğer albümlerine göre daha özenle hazırlanmıştı ve grubun hayranları tarafından farklı tepkilerle karşılandı. Bununla birlikte albümden çıkan 'Touch Me' listelerde 3 numaraya kadar yükseldi. Morrison ise dikkatini grubun dışında bir takım farklı yönlere verdi ki bunlar arasında şiir yazmak, şair Michael McClure ile birlikte bir senaryo üzerinde çalışmak ve "A Feast of Friends" adındaki filmi yönetmek oldu. Simon and Schuster 1971 yılında "The Lords and the New Creatures"ı yayınladı, Morrison'ın daha önce yazmış olduğu "An American Prayer" özel olarak 1970 yılında basıldı fakat buna, kalan Doors üyeleri tekrar bir araya gelip Morrison'ın şiirlerini müziğe uyarlayıp yayınlayana kadar yani 1978 yılına kadar ulaşılamadı. 1989 yılında ise "Wilderness: The Lost Writings Of Jim Morrison" yayınlandı. Morrison yaşadığı dönem içerisinde yakın çevresine ileride bir şair olarak anılmak istediğini söylese de hayranları ve eleştirmenler tarafından bu pek ilgi göremedi. 1970 yılında grup en az birincisi kadar başarılı olan bir sonraki albümleri "Morrison Hotel"i piyasaya sürdü. Bu albümü de 1971 yılının Nisan ayında piyasaya çıkan "L.A. Woman" takip etti. "L.A. Woman"ın kayıtları sırasında Morrison'ın alkol ve madde bağımlılığı giderek kötüleşiyordu ve bu sebepten dolayı da grupla arasında bir takım sorunlar yaşanıyordu. Fakat yine de "L.A. Woman", The Doors'un önemli çalışmlarından biri olarak kaldı. Albümün belki de en etkileyici parçası yine etkileyici vokalleriyle 'Riders On The Storm'du. Kısa bir süre sonra Morrison Paris'e taşındı. (inzivaya çekildi) Bir pop starı olması onun hem hoşuna gidiyor hem de bu şekilde tanınmaktan nefret ediyordu. Çünkü kendisi bir şair olarak tanınmak ve edebiyat yaşamına burada tekrar başlamak istiyordu. 3 Temmuz 1971 yılında ise kalp krizinden, 27 yaşında, yine Paris'te öldü. Onu uzun zamandır sevgilisi ve karısı olan Pam (Pamela Courson Morrison) banyo küvetinde buldu. Aslında ölüm sebebi hakkında kalp krizinin yanı sıra bir çok hikaye de anlatıldı. Bunlardan biri öldüğü günün bir gece öncesinde Paris'teki bir barda fazla uyuşturucu yüzünden öldüğü ve bedeninin bu olayın kapanması açısından Paris'teki apartmanına taşındığı yönündeydi. Bir başka rivayet ise ki bu onun ölmediğine inananlar tarafından ortaya atılmıştı; Morrison'ın 25 Nisan 1974 yılında uyuşturucu yüzünden Hollywood'da öldüğü yönündeydi. Morrison, Paris'te bulunan Pere Lachaise Mezarlığına nakledildi; mezarlık hayranlarının getirmiş olduğu çeşitli hediyeler, çiçekler ve grafitilerle süslenmişti. Fakat 1990 yılında grafitilerle süslenmiş olan mezartaşı çalındı. Artık mezarlığın başında bir görevli beklemektedir ve sadece belli bir süre mezarlığın ziyaret edilmesine izin verilmektedir. Eskiden, ziyaretçiler saatlerce hatta günlerce mezarlıkta bekleyebiliyordu. Kalan üyeler Morrison'ın yerini Manzerek'le doldurarak yollarına devam etme kararı aldılar. Bu kararın sonucu ise çıkartmış oldukları iki albümdü, sonuç kötü değildi fakat Morrison'ın vokalleri ve şiirleri olmadan aynı tadı vermiyordu elbette. Manzerek, Morrison'ın yerini bir dönem Iggy Pop'un doldurabileceğini düşünmüştü, fakat bu düşüncesi gerçekleşmedi. Sonuçta 1973 yılında grup dağıldı. Grubun dağılmasının ardından Manzerek iki solo ve bir de Nite City adlı grupla albüm kaydetti. 1983 yılında ise besteci Philip Glass'la birlikte Carl Orff'un Carmina Burana'sının rock versiyonunu düzenledi. Krieger ve Densmore ise Butts Band adındaki grubu kurdu. Grup iki albüm piyasaya sürdükten sonra; (üç yıl sonra) dağıldı. 1972 yılında The Doors'un Greatest Hits albümü "Weird Scenes Inside the Gold Mine" piyasaya çıktı. Krieger 1981 yılında ilk solo albümünü piyasaya sürdü 1982 yılında da turneye çıktı. Bununla birlikte tam olarak Doors'un ömrü tükenmemişti, yıllar geçtikçe grup yeni hayranlar kazanmaya başladı ve 1978 yılında tekrar bir araya gelmeye karar verdiler. Morrison'ın "L.A. Woman"ın kayıtları sırasında kaydettiği şiirlerini yayınlamaya karar verdiler ve ortaya çıkan "An American Prayer" büyük başarı kazandı. Bu albümü de arşiv materyallerinden toplanan 1983 yılı çıkışlı "Alive She Cried" takip etti. Bu arada 1979 yılında Francis Ford Coppola, 'Apocalypse Now' adlı filminde 'The End'i ana tema olarak kullandı. 1980 yılında Danny Sugarman-Jerry Hopkins tarafından yazılan Morrison biografisi "No One Here Gets Out Alive" yayınlandı. Aynı yıl iki milyon kopya satış grafiğine yükselen The Doors'un toplama albümü piyasaya çıktı. The Doors'un albümleri yılda 750.000 satmaya başladı. The Doors'un 12 albümü altın, 7 albümü ise platin albüm ödülünü aldı. 1985 yılında Rolling Stone Dergisi, kapağında Morrison'ın bir fotografını yayınlayıp, "He's hot, he's sexy, and he's dead" başlığını attı. 1991 yılında da yönetmenliğini Oliver Stone'un yaptığı "The Doors" adlı filmde Morrison rolünde Val Kilmer ve Pam rolünde de Meg Ryan bulunuyordu ve filmle birlikte yeni nesillere The Doors naklediliyordu. 1995 yılında yeniden yayınlanan "An American Prayer"da; Morrison'ın ölümünün ardından kalan üyelerin sanatçının daha önce okumuş olduğu şiirlerinin üzerine yaptıkları besteden oluşan parça "" bulunuyordu. 1993 yılında Morrison'ın 50. yaşgünü anısına tüm dünyadan milyonlarca kişi mezarlığı ziyaret etti. Ve The Doors; 1995 yılında, Rock and Roll Hall of Fame'e dahil edildi. 1999 yılında grubun dijital olarak yeniden basılan grubun altı stüdyo albümünden oluşan box set'i piyasaya çıktı. Set'te ayrıca grubun 1997 yılında piyasaya çıkan Box Set'inden seçilmiş, canlı performanslarından ve stüdyo kayıtlarından derlenmiş 15 parçadan oluşan ekstra CD bulunuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder