18 Ocak 2008 Cuma

B.B.King



Efsanevi gitar üstadı B.B. King'in blues müziğinin en büyük isimlerinden oluşu kimsenin itiraz etmeyeceği bir gerçek. Özellikle son yarın yüzyıla bakıldığında onun eline su dökebilecek bir başka isim bulmak hayli güç. Günümüz blues gitar sololarında King'den esinlenilmiş sesler içermeyen örneklere rastlamak hemen hemen imkansız. B.B. King yalnızca büyük bir gitarist değil, aynı zamanda istediği söze istediği şekli verebilen yetkin bir şarkıcı. Tüm bu üstün özelliklerine rağmen B.B. King son derece mütevazı bir yıldız olarak kaldı. Onun kadar ünlü olup da ziyaretçilerini soyunma odasında onunki kadar büyük bir alçakgönüllülükle ağırlama inceliğini gösteren sanatçı az bulunur. 1951'den 1985'e King dünyaca ünlü ritim ve blues listelerine 74 giriş gerçekleştirdi. 1970'te "The Thrill Is Gone" ile listeleri alt üst ettiğinde böyle bir başarı çok az blues sanatçısına nasip olmuştu. King'ın güçlü yeteneğinin tohumları blues zengini Missisippi Deltası'nda yatmaktaydı. Riley B. King'in toprakları buralardı. Çocukluğunda çok büyük zorluklar yaşadı. Annesinin evi ile ninesinin konağı arasında mekik dokudu. Rençberlikle geçimini sağlamaya çalıştı, deltanın tam ortasında bulunan Indianola'ya 1943 yılında taşınıncaya kadar müzikle asıl bağı kilisede katıldığı koro ile yaptığı çalışmalardı. Blues kahramanlarından T-Bone Walker ve Lonnie Johnson ile caz ustaları Charlie Christian ve Django Reinhardt'ın tarzlarının yanı sıra kasaba müziği ve ilahiler King olgunlaşırken onun müzikal zihninde derin izler bırakmaya başladı. 1946 yılında B.B. King Memfis'e doğru yola çıktı, kasaba müziğinin sıkı gitaristlerinden kuzeni Bukka White'ı bulmak için. Yanında geçirdiği on ay çok kıymetliydi; bu süre boyunca White genç akrabasına gitar ile blues çalmanın püf noktalarını öğretti. Indianola'ya kısa süreliğine döndükten sonra yeniden Memfis yollarına düşen B.B. King bu gelişinde biraz daha kalacaktı. King çok geçmeden kendi müziğini yayınlayabilecek imkanları yakaladı; Memfis'in radyo istasyonlarından WDIA ile birlikte çalışıyordu. İstasyon "sadece zenci" akımının öncülerindendi, bu yayın anlayışına geçeli çok olmamıştı. Radyoda bir süre çalıştıktan sonra önemli bir isim olan Dj Maurice Hulbert'in ardından program yapmaya koyuldu. Kullandığı isim "Beale Street Blues Boy" giderek "Blues Boy" ve zamanla "B.B." şeklini aldı. 1949 yılı B.B. King için dört dörtlük bir yıl oldu. Jim Bulleit'in Bullet plak şirketi için dört parçalık bir kayıt yaptı. Parçalardan biri karısı için yazdığı "Bayan Martha King"di. Daha sonra Bihari Kardeşler'in Los Angeles'taki RPM plak şirketi ile anlaştı. Sonraki birkaç yıl boyunca King Memfis'te sayısız kayda imza attı, bir kısmının yapımı da -sahibi olduğu Sun plak şirketi ile çalışmanın henüz tatlı bir hayal olduğu o yıllarda- yakını Sam Phillips tarafından üstlenildi. Phillips bağımsız çalışıyor ve hem Biharis hem de Chess ile ortak işlere imza atıyordu. Howlin' Wolf, Rosco Gordon ve WDIA'dan Rufus Thomas kayıtlarında Phillips adı sık sık geçiyordu. Plak şirketi yöneticileri Bihari Kardeşler mümkün olabilecek her yerde seyyar kayıt aletlerini bir çırpıda kuruyor ve King'in eserlerini olanakların az olduğu o günlerde bile her fırsatta kaydedebilmek için büyük çaba sarfediyordu. King'in ülke çapında başarı kazanan ilk liste birincisi parçası "Three O'Clock Blues" kaydı 1951 yılında geldi. King'in Memfis'te çalıştığı müzisyen arkadaşları arasında mikrofonda Bobby Bland, davulda Earl Forest, ve piyanoda Johnny Ace gibi isimler vardı. "Three O'Clock Blues" parçasının tanıtımını yapmak üzere yollara düştüğünde "Beale Streeters" ismiyle bilinen topluluğu Ace'e emanet ediyordu. İşte tam bu yıllarda King çok sevdiği gitarına bir isim yakıştırdı: "Lucille". Bu isimlendirmenin naklolunan hikayesi ise şöyle: B.B. King küçük bir kasabanın yine küçük bir gece kulübünde çalarken birden yumruklar havada uçuşmaya başlar. Bir bayan için başlayan bu kavgada iki adam kavga ederler ve bu sırada devirdikleri soba kısa sürede bir yangına sebep olur. Binanın her yeri yanmaktadır, içerdekiler kendilerini dışarı zor atarlar. B.B. King de dışardadır, ne var ki birden alevleri yararak yeniden içeri girer. Gitarını unutmuştur çünkü, aklına gelir gelmez hiç düşünmeden yangının ortasına dalmıştır. Kargaşa sona erdiğinde kavganın Lucille isminde bir bayan için çıktığını öğrenir. Gitarına olan sevgisi ve bağlılığı ile nam salmış olsa da B.B King'in eskittiği Lucille'ler hiç de az değildir, hatta gitar üreticisi Gibson B.B. King'in onayladığı bir Lucille modeli bile pazarlamıştır. 1950'ler King'ın ritim ve blues alanında birbirinden çarpıcı parçalar ürettiği bereketli bir dönem oldu. Artık daha ziyade Los Angeles'ta RPM ve ardılı Kent için kayıt yapmaktaydı, zira bitmek bilmeyen turneleri nedeniyle yolu WDIA'ya hemen hemen hiç düşmüyordu. King 20 liste parçası çıkardı bu on yıl içinde: "You Know I Love You" (1952); "Woke Up This Morning" ve "Please Love Me" (1953); "When My Heart Beats like a Hammer", "Whole Lotta' Love" ve "You Upset Me Baby" (1954); "Every Day I Have the Blues" (bir başka Fulson tekrarı), rüya gibi bir blues şarkısı olan "Sneakin' Around" ve "Ten Long Years" (1955); "Bad Luck", "Sweet Little Angel", "On My Word of Honor" (1956); ve 1958 yılında "Please Accept My Love". 1950'lerin sonlarına doğru ise King'in gitar saldırısı daha şiddetli ve sivri bir hal alırken, ülkesinin her yanında müzikal anlamda takipçileri ortaya çıkmaya başlıyordu. 1960 yılında Joe Turner'ın "Sweet Sixteen" isimli parçasına getirdiği yorumla devasa bir başarı yakaladı. Kendisine ait "Got a Right to Love My Baby" ve "Partin' Time" şarkıları da pek aşağıda kalmadılar. Kent plak şirketi ile yollarını ayırmasının ardından 1962 yılında Lloyd Price, Ray Charles ve çok daha önceleri Fats Domino'nun yaptığını yaparak ABC-Paramount ile çalışmaya başlayan B.B. King'in 1964 yılının Kasım ayında Şikago'da kaydettiği "Live at the Regal" albümü olağanüstü ilgi gördü. Aynı yıl "How Blue Can You Get" ile yine listeleri sallayan blues ustasının 1966'da kaydettiği "Don't Answer the Door" ve "Paying the Cost to Be the Boss" parçaları ritim ve blues sıralamalarında en iyi on şarkı arasında yer aldı. Toplumsal eleştiriler içeren eğlenceli parçası "Why I Sing the Blues" da 1969 yılında yine ses getiren eserlerinden oldu. 1969 yılında gerçekleşen bir başka olay da "The Thrill Is Gone" kaydıydı. Roy Hawkins'in eseri öylesine büyük bir başarı elde etti ki B.B. King'i daha önce hiç dinlememiş popüler müzik sevenler sanatçıyı daha yakından tanımanın iyi olacağına kesinlikle ikna oldular. King'in müziğinin arkasındaki üflemelilerin ağırlığının azaldığı bu parça müzikal anlamda da yeni bir bakış açısının geliştiğini haber verir nitelikteydi. Parça sadece ritim ve blues listelerinde değil aynı zamanda popüler müzik listelerinde de üst sıralarda kendisine yer buldu. King '70'ler boyunca sürekli olarak sevilen parçalara imza atan az sayıda değerli blues'culardan biriydi. Deneysel girişimlerde bulunmaktan keyif alıyordu. 1973'te Filadelfiya'ya giderek "Spinners" ve "O'Jays"in ipeksi ritimlerini devam ettirerek iki büyük şarkı daha kaydetti: "To Know You Is to Love You" ve "I Like to Live the Love". 1976'da eski dostlardan Bland ile birlikte söylediği parçaların çıkması müzikseverleri heyecanlandıran olaylardan bir diğeriydi. "Never Make Your Move Too Soon" ve ilham verici bir parça olan "When It All Comes Down" King'in 1976 yılında "Crusaders" ile bir araya geldiğinde kaydettiği büyük ilgi gören şarkılardı. Daha sonra gelen ve Nashville kasaba müziğinden yararlanılarak doldurulan "Love Me Tender" albümü ise aynı ilgiyi göremeyen bir çalışma oldu. King'in ömrünün hatırı sayılır bir kısmı yollarda geçmeye devam ediyordu. Yılda 300 gece konsere çıktığı dönemler de yaşamış olan B.B. King, stüdyo çalışmalarına da eğilebilmesiyle üretken ve çalışkan bir müzisyenin nasıl olacağına dair eşine az rastlanır bir örnek teşkil ediyordu. Son dönemlerde albüm çalışmalarını azaltsa da yüksek nitelikli işlerle sevenlerinin karşısına çıkmaya devam etti: Emsalleri John Lee Hooker, Etta James, Fulson, Koko Taylor gibi isimlerle birlikte seslendirerek doldurduğu 1993 tarihli "Blues Summit", 1999'da gelen "Let the Good Times Roll: The Music of Louis Jordan", Eric Clapton ile kaydettiği 2000 tarihli "Riding With the King" bu çalışmalardandı; 80. yaşgününü de kendisine eşlik eden müzisyenlerle birlikte "80" albümüyle kutladı. Duyulur duyulmaz farkedilen gitar tarzı, yıllar önce Bukka White'tan öğrendiği blues oyunları onu çağdaşlarından ayrı bir yere koyuyordu. Adeta patentli denecek kadar özgün şarkı söyleme üslûbu ve yenilikçi yaklaşımları da onu blues'un "Kral"ı yapıyordu. Yaşadığı sürece alanının öncüsü ve insanî özellikleri göz önüne alındığında "iyi niyet elçisi" olacağı su götürmez bir gerçek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder