Youtube Toolbar | KAPAT

30 Ocak 2008 Çarşamba

Arif Sağ


1945 yılında Erzurum'un Aşkale ilçesi Dağlı köyünde dünyaya gelen Sağ, küçük yaşlarından itibaren saz çalmaya başlar... İstanbul'a gelir ve Aksaray Musiki Cemiyeti'nde Nida Tüfekçi' nin öğrencisi olur. Müzikal altyapısını kısa zamanda oluşturmayı başarır. 1960 ve 70'li yıllar Arif Sağ için müzikte arayış yıllarıdır. (Bu arayış bugünde devam etmekte...) Arif Sağ'ın , bu dönemin toplumsal hareketlerinin müzikle bağdaşan yanlarından çok, piyasadaki ve resmi kurumlardaki müzik uygulamalarına ağırlık verdiği söylenebilir. 60'lı yılların sonunda TRT Kurumuna (İstanbul Radyosu) bağlama sanatçısı olarak başladığı yıllarda Sağ'ın piyasadaki faaliyetleri de devam etmektedir. 45'lik plak dönemi olarak adlandırılan ve yaklaşık 20 yıl devam eden bu sürecin en parlak simalarındandır Arif Sağ... Çeşitli sanatçılara bağlamasıyla eşlik etmesinin yanında, - yine bu dönemde- bestelerini de pek çok sanatçıya okutur. Bununla birlikte kendi çalıp okuduğu plakları da vardır. Yapılan müzik bugünkü terminolojiyle bir tür arabesk- fantazi benzeridir; bestelerinde ise yerel motifleri ( yer yer pasajları) çok sık kullanır. Bu da onun halk müziğinden kopamadığı gerçeğinin bir başka göstergesidir.

1976 yılından itibaren Türk Müziği Devlet Konservatuarı'nda (İTÜ) öğretim görevlisi olarak çalışamaya başlayan Sağ, bu görevinden 1982 yılında ayrılarak özel çalışmalara ağırlık verdi. Bir çok ünlü sanatçıya kaset çalışmalarında yardımcı olur. Bu özelliğinin yanında 10'dan fazla kasette sanatçı olarak da ayrıca yer alır. "Muhabbet" serisi, "Resital 1 ve II", "İnsan Olmaya Geldim", "Halay", "Duygular Dönüştü Söze" albümlerinden bazılarıdır.

Yukarıda belirttiğimiz gibi halk sanatçılarının tümü anonim bir karakter taşır. Özellikle müzik alanında kişisel renklere ve üstün yeteneklere çok rastlanmasına rağmen, bağlama çalgısında bir ekol yaratan sanatçı sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. İşte bunlardan birisi ve -şimdilik - sonuncusu Arif Sağ'dır. Bağlamaya teknik bakımdan hakim olduğu kadar Arif Sağ'ın icrası yerel tavırlar, repertuar ve duygu bakımından da zenginliklerle doludur.

Şebnem Ferah


12 Nisan 1972 yılında Yalova'da doğdu. Kırmızı elbiseler giyerek mahallede şarkılar söyleyen Şebnem Ferah'ın müziğe olan ilgisi küçük yaşlarda başlamış. Şebnem'in müzikle tanışmasında ailesinin çok büyük rolü olmuş. İlk okulda enstrüman ve solfej dersleri almaya başlamış. Şebnem'in ailesinde hemen hemen herkes müzikle içiçe ve evin her köşesinde enstrüman olduğu için müzik konusunda bilgili ve hazır olarak atılmış piyasaya.

İlk okul yıllarında mandolin kursu alan Şebnem okul orkestrasında da solistlik yapmış ve bugüne dek hayatını müzikle bağdaştırmış. Liseyi Bursa Gemlik'te "Özel Namık Sözeri Lisesinde" yatılı bir öğrenci olarak okumuş ve bu dönemler Şebnem'in kendisini tanımasına, tek başına ayakta kalmasına yardımcı olmuş.

Şebnem'in okul orkestralarında başlayan bu serüveni daha sonra küçük topluluklarla devam etmiş. Lise zamanlarında"Pegasus"adlı grubuyla beraber çalışan ama kafasında bir kız grubu hayali olan Şebnem, 80'lerin ortasında Bursa'da açılan bir stüdyo sayesinde Sedat abisiyle tanışmış ve bu hayalini 1988 yılında kurduğu "Volvox" grubuyla gerçekleştirmiştir. Müzik uğruna "Odtü Ekonomi" Bölümünü 2. sınıftan terk etmiş ve daha sonra İstanbul'a gelince "İstanbul Üniversitesi İngiliz Dili Ve Edebiyatı" bölümüne kaydolmuş.

1994 yılında "Volvox" grubunun dağılması sonucu Şebnem Ferah bireysel çalışmalarına başlamış. Rahmetli sanatçımız Onno Tunç ve Sezen Aksu'nun keşfi sonucu Underground ortamdan daha Ferah bir ortama kavuşmuş.

Daha sonra "15 Kasım 1996 Cumartesi" günü "KADIN" adlı ilk solo albümünü çıkardı. İlk videosunu "Vazgeçtim Dünyadan" adlı parçasına çeken Şebnem, Rock müzik piyasasını yeni bir döneme soktu. Çıkışıyla büyük bir sansasyon yarattı. Gerek kaset satışları gerekse video klibiyle uzun süre listelerde bir numara olarak boy gösterdi. Daha sonraları "Yağmurlar", "Bu Aşk Fazla Sana" ve "Fırtına" adlı şarkılarına klip çekti. İlk konserini "04 Nisan 1997" de "İzmir Ege Üniversitesi" nde verdi ve büyük bir kalabalığa yaklaşık 6000 kişiye unutulmayacak dakikalar yaşattı. İzmir'deki konserin ardından Türkiye'nin çeşitli yerlerinde konserlerine devam etti ve bu konserlerin yanı sıra düzenli bar programları da yaptı.

Tabii ki Şebnem`in yaşadığı çok büyük acılar da oldu. 1998 yılında Ablası Aycan Ferah`ı yitirdi. Üzüntülü bir dönemin ardından 2.5 yıllık bir aradan sonra "24 Haziran 1999 Perşembe Günü" ikinci albümünün ilk klibi "Bugün" müzik kanallarında boy göstermeye başladı ve tarih "30 Haziran 1999 Çarşamba" yı gösterdiği zaman "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" adlı ikinci albümünü yine sansasyonlu bir şekilde bizlere sundu. İlk albümünde olduğu gibi ikinci albümünde de İskender Paydaş ve Pentagram ekibiyle çalışan Şebnem yine herkesi üzerine yoğunlaştırdı. Çok samimi sözlerin üzerine sarılmış etkileyici melodiler yine hafızamıza kazınacak ve aklımızdan asla silinmeyeceklerdi. Albümün ikinci videosu "Artık Kısa Cümleler Kuruyorum" şarkısına geldi, klibin yönetmenliğini Hakan Yonat yaptı. İkinci albümün ardından yine araya uzun bir stüdyo dönemi girdi.

Bu arada acılar Şebnem`in peşini bırakmadı. 1999 yılında meydana gelen 17 Ağustos depreminde Babası Ali Ferah`ı yitirdi. Acılarını hafifletmek ve yeni şarkılar üretmek için müziğe daha da sıkı sarılmayı tercih etti. Böylece "03 Ekim 2001" tarihinde "Perdeler" adlı üçüncü albümü yayınlandı ve yine büyük beğeni topladı. Bu sefer ki albümde Şebnem, İskender Paydaş ve Pentagram üyeleriyle değil de sahnede birlikte çaldığı müzisyenlerle çalışmıştı. Bu albümden ilk video, albümle aynı adı taşıyan "Perdeler" şarkısına çekildi. Klip, Türkiye standartlarının çok dışında ve oldukça güzel görüntüler barındırıyordu. Bu klipten kısa bir süre sonra "Sigara" şarkısı da, renkli camda boy göstermeye başladı.

İki yıl aradan sonra, tarih "12 Mayıs 2003 Pazartesi" yi gösterdiğinde, yeni albümünün ilk videosu "Ben Şarkımı Söylerken" müzik kanallarında dönmeye başladı. "15 Mayıs 2003 Perşembe Günü" "Kelimeler Yetse" adlı muhteşem bir albümle Şebnem tekrar aramıza dönmüş oldu. İlk klibiyle kendinden oldukça söz ettirmeyi ve yine yeniden gündeme oturmayı başardı. Röportajlar, Tv programları derken kendini yoğun bir temponun içinde bulan Şebnem, bu yoğun temponun arasında Gözlerimin Etrafındaki Çizgiler ve Mayın Tarlası’na da klip çekti ve yeni albüm çalışmalarına başlayana dek Türkiye'nin bir çok şehrinde konserler verdi...

Sessiz sedasız geçen bir yılın ardından, “5 Temmuz 2005 Salı günü” bu defa Tarkan Gözübüyük prodüktörlüğünde 5. albümü “Can Kırıkları”nı yayınlayarak yeniden piyasaya damgasını vuran Şebnem Ferah, ilk klibini de albümle aynı ismi taşıyan şarkısı “Can Kırıkları”na çekti. Son albümlerine oranla sert sounduyla dikkat çeken albümünün, 29 Temmuz 2005 günü Parkorman’da gerçekleşen gala konseriyle yeniden dinleyicilerine kavuşan Şebnem’in yeni albüm konserleri de bu sayede başlamış oldu. Çok geçmeden “Çakıl Taşları”na ikinci video klip geldi. Katıldığı programlarda birçok klip ve konser müjdesi veren Şebnem’in, konser maratonu halen devam etmekte...

Albümleri dışında da Şebnem Ferah’ı pek çok farklı çalışmada görmemiz mümkün. Kimi sanatçıya geri vokalleri'yle, kimisiyle de düet yaparak onlara eşlik etmiştir. Bunun yanı sıra birçok film ve reklam müziği'ni de seslendirmiştir. Aynı zamanda diğer sanatçılarla beraber yardım konserleri vermek gibi pek çok faaliyette de bulunmuştur.

Kısacası Şebnem varolduğu günden bu yana bir çok eşsiz başarıya imza atmıştır.

Kendi ruhunun müziğini bulup, seçtiği yolda emin ve sağlam adımlarla yürümeyi başaran, içi doldurulmuş boş şarkıları değil hayatın gerçeklerini yansıtan şarkılarını, eşsiz sesini bizlere sunan ve en önemlisi dinleyenlerine Yüreğinin Tümünü açmaktan çekinmeyen, daima Samimi Duygularını paylaşan Gerçek Müzisyen Şebnem Ferah'a binlerce teşekkürler.


Diğer İnsanları Bilmiyoruz Ama Biz Büyüyoruz Seninle, Şarkılarınla, Müziğinle...

Neşet Ertaş


Neşet Ertaş

Muzaffer Sarısözen'in tabiri ile bir zamanlar sadece ve sadece "Kırşehirli Mahalli Sanatçı" olarak bilinen Neşet Ertaş'ı binlerce, hatta milyonlarca saz çalıp türkü söyleyen diğerlerinden ayıran nedir? Onun sazımn ve sesinin insanı büyüleyen sırrı nereden gelmektedir? Neredeyse yarım asra varan bir süreden beri gerçek anlamda gönül telimizi titreten, ruhumuzu ürperten bu esrarlı sesin, sazın ve yorumun arka planında neler ve kimler vardır? Sazı gümbür gümbür ses veren, adeta davula eslik edercesine sazının göğsünde pençesiyle sesler çıkaran, hep samimi ve kendi halinde yüreğinin acılarını ve kendi iç gurbetlerini seslendiren; hiç bir medyatik tutumu olmayan, kalabalıklardan ve şöhretten adeta köşe bucak kaçarak pek ortalıklarda görünmeyen; mezhep, parti ve etnik kimlik çağnsımlanna pirim vermeyen, sazından, sözünden ve sesinden gayri hiç bir şeyden medet ummayan bu "Garip" insanı tanımak kadar tanımlamak da gerçekten zor.
Ayaklarının altındaki toprağın renginden, kokusundan haberdar olan, bastıkları yeri az çok tanıyan, yürekleri hep türkülerle birlikte atanlar için Neşet Ertaş, belki de tam bir "yaşayan efsane"; meçhul, uzak, esatiri ve sırlarla dolu...

Neşet Ertaş'ın bir iki cümlede özetlenebilecek resmi biyografisi bize belki sadece ipuçları verebilir. Onun "1938 yılında Kırtıllar Köyü'nde Döne'den doğma Muharrem Ertaş'ın oğlu" olduğunu; Kırşehir, Yozgat ve Keskin'in çeşitli köylerinde geçen çocukluk ve ilk gençlik yıllarının ardından, 15 yaşında çıktığı gurbet hayatinin hala devam etmekte olduğunu bilmenin fazla bir anlamı olmayabilir. Neşet Ertaş'ı tanımak, asıl onun ruh ve gönül macerasım bilmeyi gerektirir ki burada hemen karşımıza, Neşet Ertaş'la en rafine üslubuna kavuşan Orta Anadolu Abdal Müziği geleneğinin gelmiş geçmiş en büyük ustalanndan olan babası Muharrem Ertas karşımıza çıkar.

İşte Neşet Ertaş, babası Muharrem Usta ile adeta Anadolu'daki en olgun seviyesine erişen bu Türkmen/Abdal müzik birikiminin yeni bir yorumcusudur. Yoğun yöresel özellikleri ve baskın mahallilik unsurları ile donanmış bu müziği yöresinin dışına çıkarmış, ülke genelinde ve hatta yurt dışında bilinmesini ve tanınmasım sağlamıştır.
1960'lardan itibaren binlerce yıllık sazımız bağlama ile birlikte anılan; sadece geniş halk kesimlerinde değil, ciddi musiki çevreleninin ve gerçek türkü dostlarının da gündeminden hiç düşmeyen Neşet Ertaş'ı farklı bir bağlamda değerlendirmek gerekiyor- Çünkü o aslında bir anlamda tam bir yöre sanatçısı olmasına rağmen yaygın şöhreti ve söylediği türkülerin popülaritesi ile ülke genelinde tanınan biri olarak, hem babası Muharrem Ertaş'tan, hem de bu geleneğin diğer usta isimleri olan Hacı Taşan ve Çekiç Ali'den de ayrılır. Bir başka söyleyişle onun sanatı için, başta Muharrem Usta olmak üzere. Hacı Taşan, Çekiç Ali ve Abdal/Türkmen Müziği geleneğinin çeşitli yörelerde farklı tavır ve üsluplarda karşımıza çıkan diğer ustaları da dahil olmak üzere hepsinin üst seviyede bir sentezi ve esrarlı bir bileşkesi denilebilir.

Neşet Ertaş'ın sanatı hayatı ile hayatı sanatı i1e o kadar içice ki, çalıp çığırdığı türkü ve bozlaklarında bütün bir hayat hikayesini bulmak mümkün olduğu gibi, hayatına yakından baktığımızda da o içli türkülerin, acılı bozlakların nelerden nasıl doğduğunun ipuçlarını elde ederiz hemen. Onun yokluk, yoksulluk ve acılarla dolu hayatım "Garip" mahlasıyla yazdığı koşma tarzında usta işi şiirlerle anlattığı ozan yönünü yıllarca kimse farketmedi bile. Babasından tevarüs ettiği geleneksel ve anonim türkülerin, bozlakların dışında, sözleri kendisine ait türküler, bozlaklar söylediğini de farkeden olmadı yıllarca. Sözü ve müziği ile, anonim türkülerdeki erişilmez sadeliği ve estetik seviyeyi yakalayan sayısız türkünün, bozlağın altına attığı mütevazı imzasını kimselere söylemedi bile.
Neşet Ertaş o büyük yaratıcı yeteneği ile okuduğu her eseri yeni baştan öyle bir yorumlar, ona öyle bir ruh ve hava verir ki, adeta yeni bir beste ile karşı karşıya olduğunuzu dahi sanabilirsiniz. Bu durumu, yeteneği, kültürü ve birikimi oldukça sınırlı sığ ve sıradan sanatçıların yorum adına yaptıkları "dejenerasyon" ile karıştırmamak gerekir. Çünkü Neşet Ertaş kendisine ait olmayan bir türküyü bi1e öyle bir okur ve yorumlar ki, o türkü o şekliyle yıllar öncesine ait bir Neşet Ertaş türküsü gibidir artık.
Olağanüstü denilebilecek yeteneği, geleneğe hakimiyeti, gelenekten kopmadan yeniye bağlılığı, yeni zamanların modern zevk ve eğilimlerini gözeten diri ve uyanık tecessüsü ile Neşet Ertaş, hep gündemde kalmış bir sanatçıdır. O, ismi bağlama ile özdeşmiş ve adeta bu dünyaya türkü söylemek için gelmiş gerçek bir türkü ustası... Türküyü bağlamaya, bağlamayı türküye bu kadar yakınlaştıran ve yaklaştıran, adeta birbirlerinin içinde -kendisi ile birlikte- eritip yok eden ikinci bir sanatçı bulmak öyle sanıldığı kadar kolay olmasa gerek.
Neşet Ertaş'ın sanatı; müziğin özünü, ruhunu kavrayan birinin, hiç bir yapmacıklığa tevessül etmeden, olduğu gibi kendini, kendi özünü ve hissettiklerini saza, söze dökmesidir.
Bayram Bilge Tokel

Murat Kekilli


HAKKINDA YAZILANLAR

“Ben Anadolu’yum”
Haşim Sönmez
Aksiyon 8 Eylül 2001 s.353

Murat Kekilli, "Bu akşam ölürüm" deyip kaybolmuştu. Onu inzivaya çekildiği Tekir yaylasında Aksiyon buldu

Murat Kekilli... "Bu akşam ölürüm..." şarkısıyla bir anda Türkiye'nin gündemine bomba gibi düştü. Kekilli'yi gündemin ortasına oturtan onun parçasının ve sesinin güzelliğinden çok, insanları etkilemesi oldu. 200 kişinin intiharını ona yüklediler. Bu tartışmalar birkaç ay sürdü. Ama Murat Kekilli, İstanbul'a ve bu gereksiz, saçma tartışmalara daha fazla dayanamadı, herşeye sünger çekip gitti. Küstü İstanbul'a, daha doğrusu insanlara. Kendi deyimiyle insanların iki yüzlülüğüne. İnzivaya çekildi. Sadece çalışmaları için İstanbul'a geldi. Bunun dışında hep kendi toprağında, doğup büyüdüğü memleketi Adana'da kalmayı yeğledi. Aslında Kekilli istese de İstanbul'da ya da insanların hayatı menfaatlaştırdığı başka bir yerde yaşayamazdı. O kendini bulacağı, yapaylıktan uzak, kendi halinde mütevazı bir insan olmayı tercih ediyor. Bu yüzdendir ki, kendisine teklif edilen milyon dolarları, dizi filmleri, reklamları elinin tersiyle itti. Herkes yapımcısından Mercedes, Jeep ya da BMW isterken o sadeliğini burada da gösterip Wolksvagen Golf marka arabayı tercih etti.
Kekilli şu anda Tekir Yaylası'nda kendi çabalarıyla yaptırmış olduğu evinde yaşıyor. Zorunlu işler haricinde buradan hiç ayrılmıyor. Elinde gitarı ya evinin balkonunda ya da ormandaki çam ağaçları arasında şarkısını çalıyor, kendi sesini kendisi dinliyor. Tam istediği gibi herşey doğal. İnsanlarla ilişkileri de çok farklı, kimisinin oğlu, kimisinin ağabeyi, kimisinin de arkadaşı. Tekir'de herkese selam veriyor, 7 'den 70'e herkes onun bu tavrından ve duruşundan çok memnun. Kim olursa olsun yolda kalan herkesi arabasına alacak kadar samimi ve tevazu sahibi. Kısaca doğanın ortasında inzivada Kekilli.
Murat'ın evine misafir olduk, küçücük bahçesine dikmiş olduğu çam ağaçlarını, çamların ne kadar uzun sürede büyüdüğünü, ne kadar yararlı ağaçlar olduğunu anlattı. Bir ağacı kurumuş diye günlerce üzülmüş, olayın etkisinden kurtulamamış. Ve eğer günün birinde Kekilli yaşamını tam manasıyla rayına oturtup "ferah"a erip mutlu bir yuva kurarsa doğacak çocuklarının isimlerini şimdiden hazırlamış. Kız olursa; Su, erkek olursa; Toprak. Çocuklarına ismini verecek kadar suya ve toprağa aşık bir insan. Sadece bunlar değil Kekilli'yi farklı kılan. Fikir bazında da marjinal fikirlere sahip. Felesefeyi hayatın kendisi olarak yorumluyor ve Big–Bang Teorisi'nin yanlış yorumlandığını söyleyecek kadar da derin bir bilgiye sahip.
Aksiyon Dergisi olarak Murat Kekilli ile Adana'nın Tekir Yaylası'nda hem yeni kasetinde yer alan şarkılarına eşlik ettik, hem de özel bir söyleşi yaptık. Hayat felsefesinden, fırsatları bir kenara bırakıp döndüğü mütevazı yaşantısına, Arabi'den Hegel'e, ilgilendiği Big–Bang Teorisine kadar herşeyi konuştuk.
İnzivada mutluyum
—Bir anda zirveye çıktınız, sonra sessizliğe büründünüz, hayata mı küstünüz, yoksa ortama alışamadınız mı?
Mutlulukla alakalı birşey. Ben buralarda mutluyum. Yani yaşantının kendisi. Ben İstanbul'un yaşantısını kaldıramadım. Şehrin gürültüsü değil, insanların yaşantısındaki kalite beni rahatsız etti. Genel olarak almıyorum. İstanbul'da çok küçük de olsa bir zümre var, bu zümre, müzik alemine, sanat alemine örnek teşkil ediyormuş gibi görünüyor. Ve bütün Türkiye böyle yaşıyormuş gibi gösteriliyor. Türkiye günlük–güneşlik, insanların sorunları, kaygıları yokmuş gibi gösteriliyor. Açlık yok, ekonomik sorun yok gibi.
—Diğer sanatçılar bundan pek rahatsız oluyormuş gibi gözükmüyor, siz niye rahatsız oldunuz?
Ben bu toplumun bir ferdiyim. Toplumun içinde olmayan bir insan ancak ben rahatsız olmuyorum diyebilir. Ben bu gidişattan rahatsız oluyorum. Ekonomik kaygıları onlar güdüyorsa benim de gütmem lazım. İnsanım, o zaman toplumun bu kaygılarını benim de hissetmem insanlık vazifemdir.
—Eğer İstanbul'da kalsaydınız, belki manevi değil ama maddi olarak çok büyük kazanç sağlayacaktınız.
Çok doğru. Benim kaygım yok. Ben insanların kaygılarını birebir yaşıyorum. İstanbul'da cenazen olursa kimsenin haberi olmaz. Bir evde ölürsün insanlar ancak kokudan rahatsız oldukları için senin öldüğünün farkına varırlar. Burada ilişkiler çok farklı, ekonomik sorunlar var, diğer sorunlar var, benim bile su sorunum var, burada yaşayanlar gibi. Bu sorunlarla boğuşmak, bağırıp çağırmak beni mutlu ediyor. Doğal olacak, yapaylaştığı zaman ben rahatsız oluyorum. Mekanik bir insan olup çıkıyorsunuz. Ben mutluluğu burada buldum. İstanbul'da yaşantılar ve kaygılar çok farklı.
—Peki bu tavrınız nereye kadar devam edecek?
Benim tavrım, ben mezara girene kadar devam edecek. Ya hep beraber cennete gireceğiz, ya da dünyayı cehenneme çevireceğiz.
—Ya müzik dünyası sizin bu tavırlarınızdan dolayı sizi sınırlarının dışına atarsa.
Kendi seçenekleri. Ben terkedilmişlikle karşı karşıya kalacağım diye yaşantımdan taviz veremem. Bu benim yaşantım.
Benim ışıklarım var
—Doğru yerde doğru insanlarla karşılaşırsam çok büyük porjelere imza atabilirim demişsiniz. Karşınıza hiç mi doğru insan çıkmadı?
Böyle bir söylemim var. Ama bu herkes için geçerli. Veriler hazır, önemli olan doğru insanların karşınıza çıkması. Ama orada doğru insanlar yok diye birşey yok. Musa Eroğlu, Cem Karaca, Moğollar, Fikret Kızılok, rehmetli Barış Manço bunlar hep benim için doğru insanlar. 68 kuşağı bana doğru geliyor, çünkü; idealleri var(dı). Bunlar benim takip ettiğim ışıklarım.
—Işıklarınızdan Cem Karaca, bir taraftan Nazım Hikmet'i ağzından düşürmezken, Necip Fazıl'ı da göğe çıkarıyor.
Hayat bir çelişkidir. Bu, doğru bir çelişkidir. En güzel insan birisinin inancına saygı gösteren insandır. Bir insan bir başkası onun fikrini taşımıyor diye çok rahat düşman olabiliyor. İnanılmaz bir ego tatmini var burada. Karşındakini dinlemeden, kendisinin haklı olduğu net yargısı kadar kötü birşey yoktur. Bütün fikirlere saygılı olmak gerekiyor.
Basından çok korkuyorum
—Medyadan niye bu kadar uzaklaşıyorsunuz?
Medya niye benden uzaklaşıyor sence?.
—Bilemiyorum. Belki Anadolu'yu ön plana çıkardığınız içindir.
Doğru, Anadolu benim içimde. Onlar için demek ki Anadolu yanlışmış. Onların yaşantısı İstanbul içindir. Onlara mutluluklar diliyorum. Dolar 2 milyon olsa göbek atacaklar, ben bunun için geldim. Burada doların fırlama ihtimali yok. Birisinin cebinde dolar çıksa yüzüne tükürürler. Kaygıları farklı. Taban benzese de temel tamamen farklı.
—Anlaşılan medyadan çok korkuyorsunuz.
Basın doğru işler yapsın. Madem bu ülkede birinci güçler, o zaman doğru işlerle uğraşsınlar. Ben nasıl korkmayayım. İsteseler bir gecede herşeyi değiştirirler. Niye olumsuzluklarla uğraşmıyorlar. İşlerine geleni yapıyorlar. Canavarlar. Ben korkarım. Hiçbir güvenim yok. Ailemle televizyon izleyemez oldum.. Bir iki gazete ancak okuyabiliyorum.
—Size birisi çıkıp köyün delisi derse ne dersiniz?
Doğrudur. Ben bir deliyim. Bu köyün delisiyim. Allah herkesi deli etsin o zaman. Delilikle akıllılığa çokluğa göre karar veriliyor. Hoşuma da gidiyor deli demeleri. Ben delilikten gocunmuyorum. Tarihteki birçok delinin aslında deha olduğu daha sonra anlaşılmıştır. İnsanlar çekip geldim diye bana deli diyorlar. Dizi çekecek, reklamlara çıkacakken, işi kıvıracakken yapmadı, çekip gitti diyorlar.
—Bana Murat ile Murat Kekilli arasındaki farkı anlatabilir misiniz?
Daha önceki Murat Kekilli de kahve köşesine oturup, okey oyunuyordu, şimdiki de. Şu anda bir değişiklik yok. Aslında kahve kültürü bana ters ama zaman yettiği kadarıyla takılıyorum. Sadece isimde bir uzama oldu. Yaşantımda çok büyük bir farklılık yok. Yaşantımdan taviz verecek değilim.
—Duruş, konum ve tavırlarınız bakımından ideolojiyi bir tarafa bırakırsak sizi Yılmaz Güney'e benzetiyorlar.
Yılmaz Güney'i çok iyi bilirim. Benim sevgililerimden biri. Benim ışıklarımdan biridir de. Benim güttüğüm kaygıları o yıllar önce gütmüştü. Aynı düşünceleri paylaşıyoruz. Tabii ideolojisini bir kenara bırakarak.
Haftada 50 bin dolar teklif ettiler
—Yılmaz Güney'deki bakışın sizde olduğunu fark edenler size dizi teklifinde bile bulunmuş.
Film benim hakım değil. İhanete en büyük gerekçe. Sendeki bakış Yılmaz Güney'den sonra gelen en etkili bakış dediler. Bana haftada 50 bin dolar teklif ettiler. İstediğin mankenle oynacaksın, senaryo hazır, sen evet de tamam. Kabul etmedim. Ben sadece müzik yapmak istiyorum dedim onu da kursağımda bıraktınız dedim. Yaptığımız bu işten bir ekmek yiyip branşlaşabilirsek mutlu olurum. Teklifleri geri çevirdiğim için pişman değilim, olmayacağım da.
—Piyasaya çıkan herkes ben sanatçıyım deyip, herşeye soyunuyor, siz bunlardan daha iyisiniz, neden bu teklifleri geri çevirdiniz?
Biz ilk defa piyasaya çıkacağımız zaman, önüne gelen sanatçıyız diyor eleştirisini kendimize yönelttik ve cevabını kendi kendimize verdik. Çok korktuk, bunlar da kimmiş demelerinden. Sadece müzik yaptığımıza inanıyoruz. Sanatçı değiliz. Gerçek bir sanatçı olmayı isterim. Herkes sanatçı olamaz. Bu yakıştırma insanlar tarafından olur. Kültürü, birikimi, zaman dilimini aşmak lazım. Benliğinle karşı karşıya geldiğin zaman ben diyebilmelisin. Ben diyen şeytanın cennetten kovulmasına benzemesin. Yani benliğini aşmalısın. İnsanlar beni çok sevdi. Doğal ve yalın olduğum için. Bu insanları hayal kırıklığına uğratıp, piyasadakiler gibi olmam. Bu yüzden şimdi sadece müzik yapacağım.
—Değişik yararlı etkinliklerde varsınız, TEMA, kimsesiz çocuklar yararına, belki yarın insanlık için önemli olan başka etkinliklerde bulunacaksınız, sizin gibi başkaları da var bu etkinliklerde ama başka türlü, yani ekmek köfte misali.
Adana'da poliklinik yaptıracaklar, kaç para alırsın dediler. Sadece elemanlarıma verin yeter dedim. Sözleşmeye imza attım. Bizim yanımızda birkaç sanatçı daha vardı, onlar paralarını aldılar. Benim ismim verilecekti polikliniğe. Verilip verilmediğini bilmiyorum, dönüp bakmadım bile. Hayır işinde her zaman varım.
İntiharlar polis kayıtlarında doğrulandı
—Çok hümanist tavırlar ve görüşler sergiliyorsunuz, ama 35 kişinin intiharı ile suçlandınız. Burada bir çelişki yok mu?
35 değil 200 kişinin intiharı sözkonusu. Bu polis kayıtlarında doğrulandı. Bunu ilk defa söylüyorum. Olaylar doğru, intihar teşebbüsü, intiharlar, hepsi doğru. Nedenle araç arasında çok fark var.
—Siz intiharlarda araç mı oldunuz?
Araç değilim. Bir yaprağı bile incitmekten korkarım. Bunun hesabını bir şekilde verirsin.. Hem bu dünyada, hem öbür dünyada. Çıplak ayakla toprağa basarken aman toprağı incitmeyeyim diye korkuyorum. Hele ilkbaharda doğuma gebe olduğunu düşünerek toprağı incitecekmiş gibi basarım. Vakaları polis arkadaşlar doğruladılar. Gel de dehşete düşme. Bu ülkenin "Makber" gibi bir şarkısı var. "Bu akşam ölürüm" şarkısı yazılmış daha sonra sevgilisi karşılık vermeyince şarkıyı yazan intihar etmiş diye uydurmalar ortalığa yayıldı. Bu yüzden dinleyenler intihar ediyormuş.
—Anadolu benim diyorsunuz, Anadolu nerenizde?
Dağa, ağaca değil, ruha hitab etmek lazım. Bazı şeyler anlatılmaz. Sevgi anlatılmaz, aşk anlatılmaz. Seni seviyorum diyor, böyle sevgi olmaz. Onu söylerken onun kabarcıkları başka olur.
—Sevgi nedir o zaman?
Sevgi tarif edilmez aslında. Bazen bir bakıştır, bazen bir dokunuştur, eksiltmektir, çoğaltmaktır, bir yerden alıp bir yere koymaktır. Tam karşılığı herşeydir.
Ben ağıtçı olabilirim
—Müziğinizde Anadolu'nun etkisi nedir?
Anadolu demek toprak demek. Ve o toprağın özü demek. İstanbul da bu coğrafyada ama Anadolu deyince İstanbul aklıma gelmez. Dağlar, ovalardır ve üzerindeki duygulardır Anadolu. Müziğimin kaynağı da budur.
—Müziğinizi nasıl tarif ediyorsunuz?
Benim bir tarzım yok. Ben sadece müzik yapıyorum. Yeri geldiğinde halk müziği yapıyorum, yeri geldiğinde aşk var, yeri geldiğinde sertleşiyoruz, benimle uğraş diyor. Yeri geldiğinde arabeskleş öl benim için diyor. Ruh nereye itiyorsa o şekilde müzik yapıyoruz. İnsanlar "ağıtçı" diyor. Çukurova'da ağıt çok yaygındır. Bundan etkilenip söylüyorlar. Ağıt ama tam ağıt değil. Benim kesin bir tarzım yok.
—Anadolu Rock diye birşey var...
Benimle bir ilgisi yok. Anadolu Rock'un babaları var. Moğollar, Haluk, Teoman, Kıraç gibiler bu işi çok iyi yapıyorlar.
—Müziklerinde belirgin bir isyan yok...
Belirgin olmasa da var. Ama sorunlarla her zaman boğuşuyorum. 21. yüzyıl insanlığın en büyük aybı. İnsanlar dünyanın hemen hemen her yerinde açlıkla boğuşuyor. Kapitalizm olduğu sürece bu hep böyle devam edecek. Açlık kadar kötü birşey yok. Bazıları bu kanla besleniyor. Sistemlerin tamamı bozuk. Ben bu dağların çocuğuyum, karşı koyarım.
—Yörük müsün?
Evet ben bu dağların yörüğüyüm.
—Bu dağlarda Karakeçili yörükleri var.
Çok doğru ben Karakeçili yörüğüyüm. Çocukluğum çadırlarda geçti. Kamyonlara doluşup yaylalara gider, orada yazı yaşardık. Çadırlarda yaşayıp doğayı tamamen içimizde hissederdik. Hamallık yaptım. Hem çalıştım, hem okulla gittim.
—Elazığ'la bir bağlantınız var mı?
Çok yaklaştınız, bunu hiçkimse bilmez. İlk defa söylüyorum. Benim babam Çukurovalı, Ceyhanlı, annem ise Malatyalıdır.
—Felsefeye ilginiz olduğunu biliyoruz, nereden kaynaklanıyor bu ilgi?
Felsefe insanın yaşantısı, birikimi, hayata bakışıdır. Muhyiddin Arabi'yi severim, Feridüddin Attar. Nasıl insan olabilirimin çıkarımları var. Eğer insan insan olmazsa dünya bugünkü halini alır. Demek ki; felsefeden yoksun bir dünya var, ya da sayıları çok az. Yani kendi felsefesini oluşturmuş olanların sayısı yeterli değil. Bugünkü halden hiç kimse memnun değil. Yöneticiler bile memnun değil. Özeleştiri vakti çoktan geçti. İngiltere batacak, Arjantin gitti, Almanya tökezliyor. Tarih kölelerin efendilerine başkaldırmalarıyla doludur. Bir gün mazaallah bir başkaldırırsa ortada hiçbirşey kalmaz. Doğrusunu istersen o günü merakla bekliyorum. Kölelerin başkaldırışını.
—Siz köle misiniz?
Evet ben bir köleyim. Siz sakın özgür olduğunuzu düşünmeyin. Hiçbirimiz özgür değiliz. Eğer bir insan bana biz üniversitenin kapısından içeriye giremiyoruz diyorsa, kazanmış olduğu hakkı elinden alınıyorsa, özgürlükten konuşmak yanlış olur. Birçok şey karıştı. İyi insanla kötü insan karıştı. Evet ben efendilere karşı mücadele veren, verecek bir köleyim, hamalım.
Keşke kıyamet kopsa
—Hamallıktan insanları derin düşüncelere götürecek kadar bir felsefi boyuta nasıl vardınız?
Felsefe bir gecede oluşmadı. Topyekün bir birikimdir. Yaşadığım mahalle şimdi teksas. İnsanlar bir ekmeğin peşindeler. Eğer burası düzelirse, tüm dünyanın düzeleceğine inanıyorum. Oranın düzelebileceği hiç aklıma gelmiyor. Umutsuzluk ile umut arasında bir çizgideyim.
—Çok karamsarsınız.
Karamsar değilim. Aradayım. İnşaallah düzelir diyor insanlar. Neye göre diyor bilemiyorum. Bir gün tam düzelecek diyorum, ertesi gün geliyor kesin düzelmez diye bir düşenceye dalıyorum. Bu benim kişisel bir özelliğimden kaynaklanmıyor. Hal durumundan kaynaklanıyor. Hem içten hem dıştan ülkeye çomak sokuyorlar. Tahtakale diye uyduruk bir yer var. İki beyefendi oturmuş bugün ne yapalımı tartışıyor, bugün doları yükseltelim, ertesi gün geliyor, hadi garibanları sevindirelim diye dolar düşsün diyorlar. Televizyonu açıyorum gülüyorum, gülmemek için açmıyorum, ağlanacak halimize gülecek değilim. Hiçbir kavim hep beraber kıyameti bu kadar istememişti. Kıyamet kopsun, bir an önce gelsin de kurtulalım diye.
—Hegel–Arabi arasında bir bağ kuruyorsunuz...
Üniversiteden bir dekan abimiz bana sordu "Biz daha bunun araştırması içindeyiz, bundan emin değiliz, sen nereden bu kanıya vardın" dedi. Hocam dedim Arabi'nin 70 deve yükü kitabı vardır, hepsi kayıp sadece bir deve yükü kitabı bulundu dedim. Bunlar o dönemde Doğu felsefesinin etkilenmesinden, ellerinde kitapların olmasından dolayıdır. Zaten Batılı düşünürler ve bilim adamları Doğudan çok etkilenmişlerdir. İlk önce dinsel felsefeler. Bunlar mistik Doğu kökenli. Hegel okunduğunda Arabi'den etkilendiği ortadadır. Bir tek farkı zaman. Mutlak bir etkileşim var.
—Big–Bang Teorisine inanıyorsunuz.
Herşey nokta ucu kadar bir iğneydi. Bir boşluk içindeydi. O patladı. Bu toz bulutu halinde sürekli dönüp, soğuyup kütle olup gezegenler, yıldızlar oluştu. Biz hatayı büyük patlamada yapıyoruz. Herşey bir boşlukta oldu. Bu yanlış, zaman ve o boşluk da o noktanın içindeydi. Patlar patlamaz boşluk içinde oluştu. Biz hatayı burada yapıyoruz. Zamanın etkileşimi olabilmesi için bir güce, bir enerjiye ihtiyacı vardır. Bu noktayı plak duvarına kadar getirebiliyorlar. Tahminleri de plak duvarına kadar. Bunların hepsi teori. Ama önemli olan bütün bunları hareketlendirecek güç.
—Bütün bunlar sizi yaratıcıya daha da mı yaklaştırıyor ki, Allah'la dertleşiyorum diyorsunuz?
Herşey aşkla. Kendimi yanlız hissediyorum. Bu yüzden Allahımla dertleşiyorum. Seviyorum demekle olmaz. Aşığım deyip bir ağaca dokunmak değildir, eğer gerçekten seviyorsan dokunursun. Ben bir nevi lisan—ı halimle dua ediyorum. Böyle şeyleri tam olarak anlatamazsınız. Tepkiler, hareketler aslında bunun kısmen dışa vurumu oluyor. Metafizik çok ayrı bir alem. Ama burada taşları çok iyi oturtmak gerekir. Yoksa yaratıcıya isyan başlar.
—Son olarak şunu sormak istiyorum, yeni kaset ne zaman çıkıyor ve yine insanları etkileyecek parçalar var mı?
İki yıldır hazırlanıyoruz. 20 parça var, sadece 10 tanesini kasete aldık. Ekibimle çok iyi çalıştık. Ekim başında kaset çıkacak. "Padişahın kızı", "Seni çılgın" 10 parçadan sadece ikisi

Ali Ercan


1931 yılında Niğde'ye bağlı eski adı Ferbenk yeni adı İçmeli köyünde doğdu. Altı yaşında annesi Fatma'yı, yedi yaşında babası Ahmet'i kaybetti. Sekiz yaşından itibaren çalıp söylemeye başladı. Zamanla çevresindeki saz ve halk şairlerinden öğrendikleriyle beste yapmaya, bağlamasını daha iyi çalmaya başlıyor.

Onsekiz yaşında İstanbul Radyosunun açtığı sınavı kazanır ve burada çalışmaya başlar. Bir süre sonra ücretinin azlığı nedeniyle bu görevinden ayrılır ve serbest olarak çalışmaya başlar. Asker ocağında yurdun farklı yerlerinden gelen, bağlama çalan ve türkü söyleyen insanlarla tanışma imkanı bulur. Dolayısıyla askerde iken ufkunu genişletir ve bilgisini oldukça artırır.

1951 yılında evlenir ve daha sonra Mustafa, Ahmet adında iki erkek ve Feza adında bir kızı olur.

1962 yılında "Karakaş Gözlerin Elmas" türküsü ile tüm yurtta tanındı. 1964 yılında ilk plağı olan "Adana'ya bir kız geldi gördün mü" yü çıkardı. 1965 yılında hazırlamış olduğu "Karakaş Gözlerin Elmas ve Niğde Türküleri" kitabı Niğde il basımevi tarafından basıldı. Aralarında "Karakaş Gözlerin Elmas" ve "Adaletin Bu Mu Dünya" nın da olduğu 300 kadar eseri mevcuttur.

Kaynaklar:
1-"Karakaş Gözlerin Elmas ve Niğde Türküleri"-Ali Ercan, 1965 Niğde.
2-"Notalarıyla Niğde Türküleri"-Uğur Türkmen, 1996 Niğde.

ali onur
mayıs 2003

Karakaş Gözlerin Elmas
Bu Güzellik Sen De Kalmaz
Pişman Olun Kimseler Almaz
Annene Bak Gör Halini

Ercan Söyler Hakiki Sözü
Geçti Bahar Getirdik Yazı
Bir Gün Ölür O Zalimin Kızı
Annene Bak Gör Halini

Bendeniz(Deniz Çelik)


1990 sonrası pop müzikteki patlamanın ardından bugüne kalan bir kaç isimden birisi Bendeniz (Deniz Çelik). 25 Temmuz 1973 yılında İsviçre’de dünyaya gelen Bendeniz, Erenköy Kız Lisesi’nden mezun oldu. Lise öğreniminin ardından tekrar İsviçre’ye dönerek iki yıl boyunca büro işleri alanında bir meslek yüksekokuluna devam etti. Bir süre Türkiye’nin ilk bayan futbol takımı Dostlukspor’da oynadı.
Bu dönemde yapmış olduğu bestelerini somut bir çalışmaya dökmek üzere bir takım olanaklar aramaya başladı. Bir arkadaş toplantısı sırasında tesadüfen orada bulunan Raks Müzik Yapım’dan bir yetkilinin kendisini dinlemesiyle şöhret kapısı aralanmış oldu. Raks ile anlaşarak 3-4 aylık yoğun bir çalışmanın ardından kendi adını taşıyan ilk albümünü çıkardı. Düzenlemelerini Garo Mafyan’ın yaptığı albümden ilk klip, “Ya Sen Ya Hiç” adlı parçaya çekildi. Neslihan Yargıcı’nın hazırladığı ilginç kostümüyle müzikseverlerin hafızalarında “Abajur Kız” olarak yer alırken, albüm, bir milyona yaklaşan tirajıyla büyük başarı kazandı. Diğer yandan “Ya Sen Ya Hiç” adlı klibiyle, dünyanın en büyük müzik televizyonlarından biri olan MTV’nin düzenlemiş olduğu yarışmanın Türkiye elemelerinde dört iddialı klibi geride bırakarak Avrupa elemelerine katılmaya hak kazandı. 19 ülkeden 19 klibin yer aldığı yarışmada Türkiye’yi temsil ederek 11. sırada yer aldı. Bu arada Harun Kolçak’la biraraya gelerek “Biz” adlı bir single çıkardılar.İlk albümün kazandığı başarının ardından “Bendeniz II” adlı ikinci albümünde de Türkiye’nin sayılı müzik adamlarıyla çalıştı. Harun Kolçak, Emel Müftüoğlu, Demet Sağıroğlu, Ümit Sayın gibi isimlerin vokalleriyle destek olduğu albümün düzenlemeleri Ozan Çolakoğlu, Murat Yeter ve geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz değerli müzik adamı Onno Tunç’un elinden çıktı.

İlk albümünde olduğu gibi bu albümde de oniki şarkıdan onbirinin söz ve müziğini yazdı. İlkine kıyasla daha hareketli ama yine batı normlarına yakın parçaların yer aldığı albümden “Gönül Yareler İçinde”, “Neler Olacak” ve “80 Günde Devr-i Alem” adlı üç parçaya klip çekildi.

1996 yılında çıkardığı “Bendeniz III”de bu defa temposu yüksek parçalar yer aldı. Söz ve müzikleri tamamen Bendeniz’e ait albümün düzenlemelerini Murat Yeter ve Ahmet Özden yaptı. İlk video klip “Turnayı Gözünden Vurdum”a çekilirken bir de ilke imza atıldı. Klip çekilmeden önce albümdeki dört parçanın kırkaltı saniyelik miksine ilginç görüntülerle süslü bir tanıtım filmi çekilerek medya kuruluşlarına dağıtıldı.

Kısa sürede edindiği tecrübeleri iyi kullanan sanatçı, vokalistliğini de yapan Volkan’ın “Ve Volkan” isimli albümünün prodüktörlüğünü üstlendi. Biri dışında albümdeki tüm parçaların söz ve müziklerini yazan Bendeniz, iki parçada da Volkan ile düet yaptı. Bu parçalardan “Adını Ben Koydum”un klibinde de yer alarak Volkan’a destek verdi.

İki senelik ayrılığın ardından 1998 yılı başında, “yaşanmış ve ilelebet yaşayacak olan tüm aşklarına” adadığı dördüncü albümü “Bendeniz’den”, daha canlı ve romantik yapısıyla en olgun çalışması olarak değerlendirildi. Âdeti bozmayarak tüm söz ve müziklerini yazdığı albümün hazırlıklarını İsviçre’de tamamladı. Özenle çalışılmış altyapısı ve Bendeniz’in duru sesiyle takdir toplayan albümün ilk çıkış parçası ve klibi “Günahlar” oldu.

Bendeniz'in müzik kariyerindeki beşinci albümü, 1999 yılının son aylarına doğru müzik marketlerdeki yerini aldı. "Kurtulamıyorum" adlı çalışmada, yine bir parça dışında tüm söz ve müzikler kendisine ait. Onbir şarkının yer aldığı albümde düzenlemeler Alper Benli ve Ahmet Özden imzasını taşıdı. Albümle de aynı ismi taşıyan "Kurtulamıyorum", duygu yüklü sözleri ve Bendeniz'in farklı tarzıyla ilk çıkış parçası olarak düşünüldü. İlk albümünde yer alan "Ağlayayım Mı?" adlı meşhur şarkısını yeni düzenlemesiyle bir daha yorumlayan Bendeniz, hayranlarına hoş bir sürpriz yapmış oldu. Renkli kişilikleriyle dikkat çeken MGM, "Ben Tazecik Ceylanım"da üflemeli çalgılarla sanatçıya eşlik etti. Bendeniz, "Sarmaşık" adlı şarkıyı ise Volkan Akyol'la birlikte seslendirdi. Volkan, böylece kendi albümüne büyük katkıları olan Bendeniz'e sıcak bir yanıt vermiş oldu. Yine kendi yolunda, birikimlerini artırarak ilerleyen sanatçının albümünde yer alan diğer şarkılar ise şunlar: "Hello Papi, Hello Mama", "Ağaoğlu", "Kolay Değil", "Yalnızım", "Gece Yatarken", "Sevda Çiçeği", "Ninni, Ninni".

Orhan Gencebay


Orhan Gencebay'ın yaşamında iki doğum tarihi vardır... Birincisi 1944 yılının 4 Ağustos'unda sıcak bir öğle vakti ilk soluk. İkincisi ise müziği kanında, duygularında solukladığı an. Müzik yaşantısına altı yaşlarında babasının "eğlensin" diye aldığı mandolin ve kemanı çalarak başladı. Bunlar daha çok batı aletleriydi. Hocası viyolanistti, çok iyi öğrenim yapmış birisiydi... Kırım Türklerindendi ama Samsun'da berberlik yapıyordu. Küçük Gencebay yetenekliydi, kısa zamanda notayı öğrendi.

Ancak gözü Halk müziğindeydi. Yedi yaşında iken bağlama ile tanıştı. 12 yaşına geldiğinde artık tamburda çalıyordu. Şarkı söylemiyordu ama müziğin felsefesini tanımaya çalışıyordu. Konservatuar sınavlarına girdi, kazandı ve bir süre devam etti. Ancak aradığı ve düşlediği müziği bulamadığı gerekçesiyle ayrıldı. Ardından Ankara Radyosu sınavlarına girdi 20 yaşındaydı. Sınavları iftiharla kazandı, Halk Müziği'ni tercih etmişti.

Müzik aletleri içinde ona bağlama kadar yakın gelen yoktu. Sınavları kazandığı halde usulsüzlük yapıldı diye radyoya girmedi. İki yıl sonra İstanbul Radyosu'nun sınavlarına girdi, onu da iftiharla kazandı, 10 ay TRT'de çalışıp ayrıldı. O sıralar çeşitli arayışlar içindeydi ve bütün sorunda buydu zaten. Var olan müziğin yapısından tatmin olmuyordu. Türk müziğin'de çok iyi malzeme vardı, çok iyi yerlere gelmesi mümkündü. O yıllarda böyle düşünüyordu.

TRT'den ayrıldıktan sonra babasının da işlerinin bozulması üzerine yeniden Samsun'a dönen, ne var ki içindeki müzik tutkusu her geçen gün biraz daha yoğunlaşan Orhan Gencebay çalışmalarını bu kez İstanbul Plakçılar Çarşısın'da yoğunlaştırdı. Söz yazarı, besteci, yorumcu, bağlama sanatçısı olarak zirveye doğru uzanan bir maratona başladı. Sanatçı henüz şarkıcı olarak tanınmadan önce de bir çok bestesiyle şöhret olmuştu. "Sevemedim Kara Gözlüm ", "Koca Dünya", "Sabır Taşı" adlı besteleri, besteci Orhan Gencebay'ın tanınmasına yetmişte artmıştı bile. Hatta "Sevemedim Kar Gözlüm " adlı bestesi rekor kırmış 45 sanatçı tarafından plak yapılmıştı.

Orhan Gencebay ses sanatçısı olarak adını ilk kez "Başa Gelen Çekilirmiş" adlı 45'lik plağı ile duyurdu ve hemen ardından "Derdim Dünyadan Büyük" adlı plağı geldi. 1969 yılında "Bir Teselli Ver"'in satışını katlayarak kırdığı rekor nedeniyle çalıştığı plak şirketş tarafından "Altın Taç" ile ödüllendirildi. 1978 yılında yaptığı "Yarabbim" adlı plağı yurt içinde ve dışında yaptığı satışlarla rekor kırdı.

Orhan Gencebay 1971 yılında İstanbul Plak'a ortak olmuş ve ilk plaklarının büyük çoğunluğu bu firmadan çıkmıştı. Sanatçı daha sonra merhum Yaşar Kekeva ile ortak olarak Kervan Plak şirketini kurdu ve kardeşi Burhan Gencebay ile birlikte çalışmalarını burada sürdürmeye başladı. Yaşar Kekeva Kervan Plak'tan ayrılıp kendi adını verdiği plak şirketini kurunca Kervan Plak Orhan ve Burhan kardeşlerin ortaklığı ile bugünlere geldi.

Orhan Gencebay'ın ilk evliliğini yaptığı Azize Gencebay'dan Altan adını verdiği bir oğlu dünyaya geldi. Daha sonra oğlunun annesinden boşanan sanatçı "Tanrı katında eşimdir" dediği Sevim Emre'yi kendine hayat arkadaşı olarak seçti. 1974 yılından bu yana birlikte olan ünlü çift çeyrek yüzyıla yakın bir zamandır beraberliklerini büyük bir uyum ve mutluluk içinde sürdürüyorlar.

Ünlü sanatçı şimdiye karar 35 tane Yeşilçam filmi çevirdi. Sayısız filme müzik direktörü olarak imza atan Orhan Gencebay'ın kendi firmasından çıkan 25 albümü bulunuyor. 28 yıllık sanat hayatında plak ve kaset olarak 50 milyonu aşkın bir sayı ile erişilmesi güç bir rekoru elinde bulunduruyor.

Mahsun Kırmızıgül


26 Mart 1969 yılında Bingöl'de doğdu. İlk ve Orta dereceli okulları bu şehirde tamamladı. 22 çocuklu bir ailenin ferdi olan Mahsun Kırmızıgül İstanbul Teknik Üniversitesi Konservatuarı' nda müzik öğrenimi gördü. 1980 yılında müzik çalışmalarına başlayan sanatçı amatörce 8 albüm yaptı. Profesyonel anlamda ilk albümü "Alem Buysa Kral Sensin" le 1993' te yayınlandı.Daha sonra "Bebeğim" ,"İnsan Hakları" ve "Sevdalıyım Hemşerim" adlı çalışmalarını yayınladı.

1994' ün ikinci yarısında Prestij Müzik şirketine Hilmi Topaloğlu ve Burhan Aydemir' den sonra üçüncü ortak olarak giren Kırmızıgül, sanatçı kişiliğinin yanı sıra yapımcı olarakta müzik sektörü içindeki yerini aldı.

Mahsun Kırmızıgül'ün ortağı ve aynı zamanda sanatçısı olduğu Prestij Müzik etiketi ile çıkan albümleri ise şöyle sıralanıyor: "Nilüfer", "Alem Buysa Kral Benim", "12'den Vuracağım", "İnsan Hakları", "Sevdalıyım Hemşerim", "Yıkılmadım". Bu albümler için çekilip gösterime giren klipler ise, "Hemşerim", "Ağlama Sen", "Bebeğim", "Mavi Göz", "Bende Sizdenim", "İnsan Hakları","Alem Buysa Kral Benim", "Herşeyim Sensin", "Belalım", "Taşralı", "Bu Sevda Bitmez", "Sevdalıyım", "Kardeşlik Türküsü","Yıkılmadım"

Kazım Koyuncu


Karadeniz müziği, Anadolu Rock, nitelikli müziğe inanlar, önemli bir ismi en verimli olabileceği dönemde yitirdi. Otuz üç yaşındaydı Koyuncu; yıllardır müziğin içinde olmasına karşın 2000'li yıllarda Gülbeyaz, Sultan Makamı gibi televizyon dizilerine yazdığı müziklerle ünlenmişti.


Karadeniz'in hırçın çocuğu diyorlardı ona; demokrasi adına atılan bir çok adımda müziğiyle, fikirleriyle yer alıyor; Fırtına Deresi'ne yapılacak santrali protestodan, insan hakları ihlallerine karşı çıkmaya kadar bir dolu etkinliğe destek veriyordu.


Müzikte de, birkaç halk müziği sanatçısının tekelinde kalmış Karadeniz bölgesinin müziğini, evrensel normlarda yayımlamayı deneyerek, önemli çıkış yapmıştı.


1972 Artvin/Hopa doğumlu Koyuncu, yirmi yaşında Dinmeyen adlı müzik grubu'na katılmış, 1993'de Mehmedali Barış Beşli ile, Lazca müzik yapmak amacıyla Şuku grubunu kurmuştu. İki arkadaş bir yıl sonra aralarına İlhan Karahan ve Metin Kalaç'ı da alarak grubun adını Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) dönüştürmüş ve 1995 başında Va Mişkunan (Bilmiyoruz) albümüyle Lazca rockın ilk örneğini vermişti. Lazcayı yaşatmak amacıyla Lazca rock yapıyorlardı. Plak şirketleri ise bu soundu 'Soft Laz Rock' diye tanımlıyordu.


O günlerde grup elemanları Lazca dilinin yaşatılmasına rock yoluyla katkıda bulunmayı amaçladıklarını, rock müzikteki dinamizmle yöre insanının enerjisinin örtüştüğünü görünce heyecanlandıklarını anlatıyor, Lazca'nın rockın sert söyleyişine de uygun olduğunu belirtiyorlardı.


Dört yıl içinde Zuğaşi Berepe, kamuoyuna pek yansımasa da önemli işler yaptı ve konserlerle hedefini gerçekleştirmeye çalıştı. Bu etkinliklerden Brüksel konseri sırasında canlı kayıt edilen parçaları, kısıtlı sayıda bastırdıkları Bruxel Live (1998) adlı albümde bir araya getirdiler.


Gruptaki eleman sayısı arttıkça müzikal yapı da güçlenmişti. Kazım Koyuncu (vokal, akustik gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (elektrikli gitar), Uğurcan Sezen (klavye), Zülküfil Murat Dilek (davul), Metin Kalaç (kayıt) Lazcayı yaşatmanın yanında aşk şarkılarına katılan sert söylemli yapıtlar ve modern rock anlayışı üzerine oluşturdukları çizgiyle de kabul görmeye başlamışlardı.


Zuğaşi Berepe, Va Mişkunan albümünden dört yıl sonra İgzas (Gidiyor) adlı albümüyle bu çabayı listelere taşıdı. Yedi Lazca, bir Hemşince, bir de Türkçe sözlü parçadan oluşan albümün müzikal zenginliği, rockın çeşitli tonları arasında akıllıca gidip gelen sounduyla 1998'in en iyi yerli yapıtlarından biri oldu. Lazca'nın öne çıktığı kültürel bir misyonun yanında sıkı bir rock albümü özelliği de taşıyordu İgzas (Parçaların Türkçe anlamları kapakta verilmişti). Bu albümde Kazım Koyuncu (vokal, gitar), Cafer İşleyen (bass, vurmalılar, flüt), Gürsoy Tanç (gitar), Uğurcan Sezen (tuşlular), Zülfikil Murat Dilek (davul), Mahmut Turan (tulum), Metin Kalaç (kayıt), Mehmedali Barış Beşli'den (vokal) oluşan grubun, doğayı katledecek Çamlıhemşin'deki Fırtına Deresi'nin üzerine yapılacak santrale karşı kampanyayı desteklemesi de İgzas'ın diğer bir özelliğiydi.


Grup 2000'lerin başında dağılınca, kuruculardan Kazım Koyuncu yoluna tek başına devam etmeyi kararlaştırdı ve solo albümleri Viya (2002) ile Hayde'yi (2004) yayımladı. Anadolu Rock'a kayan soundla ürettiği müziği kısa sürede büyük ilgi görüp, yaptıkları geniş kitlelere tam ulaşmaya başlamıştı ki hastalandı Koyuncu. Akciğer kanserine yakalanmıştı.


Pes etmiyordu; tedaviyi sürdürürken Trabzonspor için marş bile yazmıştı. Ancak günden güne direnci zayıflıyordu; adına düzenlenen konsere çıkamamıştı. Sonunda 25 Haziran tarihinde ajanslardan şöyle bir başlık düştü: 'Karadeniz'in genç sesi sustu

Zara


Zara, 15 Ocak 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Küçük yaşlarda müziğe olan tutkusu dikkat çekti ve ailesi ile yakın çevresinin desteğiyle bir amatör kaset yaparak müziğe ilk adımını attı..
O yıllarda Milliyet Gazetesi Halk Müziği Yarışması açmıştı. Zara, 1991 ve 1993 yıllarında yapılan bu yarışmalara katılarak Türkiye birincilikleri kazanma başarısı gösterdi.
Daha sonra İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Şan Bölümü'nde müzik eğitimi almaya başladı.
1996 Yılında TRT'nin açtığı "Yetişmiş Ses Sanatçısı Sınavı"nı kazanarak TRT İstanbul Radyo Türk Halk Müziği Akitli Ses Sanatçısı olarak görevine başladı.
Ertesi yıl Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen "Yunus Emre Müzikal"inde oyuncu ve solist olarak sahne aldı.
Artık Zara kendini yetiştirmiş, profesyonel anlamda bir albüm çalışması yapmaya hazır hissetmeye başlamıştı. Çevresindekilerin ısrarı üzerine, kendisini 1998 yılında hazır hisseden Zara, 10 yaşından beri kendisini tanıyan Ali Osman Erbaşı'nın müzik yönetmenliğini yaptığı ilk albümü "Avuntu"yu büyük bir mutlulukla tamamladı.
Zara müzikten farklı olarak ayrıca "Eylül Fırtınası" ve "Deli Yürek-Boomerang Cehennemi" isimli sinema filmlerinde oyunculuğunu sergilemiştir.

Bülent Ersoy


Bülent Ersoy

1952 yılında İstanbul´da dünyaya geldi. Çok küçük yaşlardan itibaren müzikle ilgilenmeye başladı.Melahat Pars, Rıdvan Aytan’dan ve belediye konservatuarı hocalarından özel dersler aldı. İstanbul Belediye Konservatuarı´nı bitirdi.1971 yılında Saner Plak´tan çıkan kırkbeşlik plağı ilk albüm çalışması oldu. Bu çalışmada, güfte ve bestesi bestekar Muzaffer Özpınar´a ait 'Lüzum Kalmadı' ve 'Neye Yarar Gelişin' adlı eserleri seslendirdi.Sahneye ilk adımını 1974 yılında Büyük Maksim Müzikholleri´nde attı.Bu yıllardan itibaren eşcinsellik kültürünün yayıcılarından biri oldu.

Yetmişli yılların ortasında Itri´nin 'Tut-i Mucize- Guyan'ı gibi eserlerden oluşan koyu klasik bir uzunçalar yaptı.Yurtiçinde ve yurtdışında yüzlerce konser veren Bülent Ersoy, 'Düşkünüm Sana', 'Yaşamak İstiyorum', 'Biz Ayrılamayız' ve 'Ablan Kurban Olsun Sana' gibi albümlere imza attı.1995 tarihini taşıyan 'Benim Dünya Güzellerim', S Müzik etiketiyle çıkan ilk albümü oldu. Selçuk Tekay´ın müzik yönetmenliğini, Özkan Turgay´ın aranjörlüğünü yaptığı albümde on şarkı seslendirdi.Aynı 'Alaturka 95' adında bir albüm yaptı.Bülent Ersoy, bir sonraki çalışması Maazallah isimli albümü 1997 yılında yayınladı.1980 yılında London Palladium´da,1983 yılında Madison Square Garden´da ve 30 Mart 1997´te etnik müzik sazlarıyla Paris Olympia müzikholünde sahne aldı.1997 yılında Uluslararası Montu Merid Müzik Doktoru ünvanıyla ödüllendirildi.

Ceza


Ceza, 1977 yilinda Üsküdar/İstanbul’da dogdu. Rap müzige olan ilgisi ilkokul yillarinda sira arkadasindan ödünç aldigi kasetlerle basladi. Ceza tabii ki gerçek ismi degil, bu onun hiphop’ta kullanmak için seçtigi yada daha dogrusu kazandigi bir lakap! Katildigi hiphop partilerinde, Freestyle rap (yani o an sahneye çikip müzik esliginde, o an yazilan sözlerle rap yapma) yarismalarinda her zaman birinci olan Ceza için diger yarismacilar hep “eyvah Ceza’miz geldi” diyorlarmis ve bunun sonucunda, o da Ceza’yi lakap olarak kullanmaya baslamis.

Gençlik yillarinda, çesitli projelerde yer alan Ceza, 1998 yilinda Dr. Fuchs ile bir araya gelerek “Nefret”i kurdu. Kendi çabalariyla yaptiklari deneme kayitları sonrasinda “Yeralti Operasyonu” isimli toplama Türkçe Rap albümünde yer aldilar.

“Yeralti Operasyonu”nda en çok ilgi çeken grup olan “Nefret”, kisa bir süre sonra Hammer Müzik ile anlasarak ilk albümü “Meclis-i Ala İstanbul”u yayinladi. Albümün hit parçasi “İstanbul” için çekilen videoklip birçok yerel ve ulusal TV kanalinda yayinlandi. Albüm sonrasi Türk ve Yabanci basindan olumlu elestiriler alan “Nefret”, H2000, J&B Dance Festivali ve Avrupa Müzik Festivali gibi büyük organizasyonlarda sahne aldi. “Meclis-i Ala İstanbul” albümleri Hammer Müzik’in distribütörleri tarafından Türkiye ile ayni anda Avrupa’da da piyasaya sürüldü. Özellikle Türkçe Rap’in büyük ilgi gördügü Almanya’da Türkiye’den çikan bir grup için yüksek bir satis rakamina ulasti.

İkinci albümleri “Anahtar” için İstanbul’da Digitalmix stüdyosunda kayida giren “Nefret”, çalismalarini 2001 yilinin Temmuz ayinda tamamladi. Cartel grubundan Erci E, Wu Tang Clan için yaptigi featuring ile büyük isim yapan Bektas, Megalomaniax grubundan Kader K, ve “Gerçek Kal” albümüyle adından söz ettiren Fresh B’nin de konuk oldugu albümde scratch’ler Almanya’nın ünlü DJ’leri DJ Rocky ve DJ Ness tarafindan atildi

Türkiye’de yasanan ekonomik kriz ve Dr. Fuchs’un ani sekilde askere gitmesi sonucu istenilen promosyonun yapilamamasina ragmen “Anahtar” çok yüksek bir satis rakamina ulasti ve Nefret’in Türkiye’nin en çok satan ve Dünya’da en çok taninan Türkçe Rap grubu olmasini sagladi

Alişan


Bingöllü bir ailenin çocuğu olarak 19 Haziran 1976'da İstanbul Kasımpaşa'da dünyaya geldi. Müzik piyasasına atılana kadar adı Serkan'dı. Müzik yeteneği, küçük yaşlarda ailesi tarafından anlaşıldı. Henüz iki yaşındayken, İbrahim Tatlıses'in "Sabuha", İzzet Altınmeşe'nin "Maden Dağı" adlı türkülerini ezbere okurdu. Okul yıllarında öğretmenleri ders arasında Serkan'a türkü söyletirlerdi. Bu, liseyi bitirene dek sürdü.
Serkan'ın en büyük amacı pilot olmaktı ancak ÖSS'den yeterli puanı kazanamayınca bu hayali suya düştü. Lise 1. sınıftayken, babasının maddi desteğiyle ilk kasetini yaptı. Ancak bunu, gerçek bir kaset çalışması olarak kabul etmiyor. Dedesi ve dayısının yakın dostu olan, Prestij Müzik'in ortağı Hilmi Topaloğlu tarafından keşfedilen Serkan, daha sonra firmanın diğer ortakları Mahsun Kırmızıgül ve Burhan Aydemir' in de desteğiyle ilk albümü "Sana Birşey Olmasın" ı 1997'de piyasaya çıkardı. Albümün çıkış parçası "Kralı Gelse" adlı parçayla müzik dünyasında büyük yankı uyandırdı, şarkısı dilden dile dolaştı. Alişan'ın müzikteki hedefi, her genç yenetek gibi, en iyilere imzasını atıp kalıcı olabilmek...

Murat Boz


Geçtiğimiz yıl Hepsi kızlarından dinleyip sevdiğimiz “Yalan”daki erkek vokal,
yıllardır başta Tarkan olmak üzere pop müziğimizde birçok sanatçıyla çalışan
Murat Boz’a ait. O şimdi yakında yayınlanacak olan ilk albümünün single
çalışması “Aşkı Bulamam Ben”le ve bu yazın en çok dinlenilesi hitlerinden biri
olmaya aday bu şarkısına çektiği seksi klibiyle konuşuluyor. Doğrusu Nil
Karaibrahimgil bu farklı şarkıyla artık sıradanlaşan bildik kalıplardan çok
uzakta, Türk pop müziğimizin öncü adımlarından birini daha atmışa benziyor.
Murat Boz’un güçlü ve farklı vokaliyle de öne çıkan şarkı, sanatçının ilk
albümünden itibaren çok konuşulacağının şimdiden habercisi gibi. Gelin bundan
sonrasını onun ağzından dinleyelim.



- Müziğe nasıl karar verdin? Biyografine baktığımızda eğitimli biri olduğun
açıkça görülüyor. Liselerarası müzik yarışmasında aldığın birincilikten sonra mı
bu yönde ilerlemeyi düşündün?



Müziğe aslında ortaokul yıllarında ilgi duymaya başladım. 1995 yılında güzel
sanatlar anadolu lisesi müzik bölümüne girdim ve 4 sene keman ve piyano eğitimi
aldıktan sonra 1999 yılında Bilgi Üniversitesi jazz vocal bölümünü burslu
kazandım. 2 sene burada eğitim aldım ve bu dönemde Tarkan’la da çalışmaya
başladım. Yaklaşık 5 sene sürdü ve tabii bu dönemde birçok başka isimle de hem
albümlerinde hem de konser performanslarında çalıştım; Emel Müftüoğlu, Demet
Sağıroğlu, Nilüfer, Hande Yener, Nil Karaibrahimgil, Burcu Güneş, Nazan Öncel,
Zeynep Dizdar, Zeynep Mansur, Hepsi ve Grup Rapsodi bunlardan bazılarıydı. En
son ve benim için en önemlisi tabii Shakira ile çalışmış olmamdı. Şu anda İTÜ
Devlet Konservatuarı Temel Bilimler Bölümü 2.sınıf öğrencisiyim.



- İlk parçan ve single'ın "Aşkı Bulamam Ben"le listelere hızlı bir giriş yaptın.
Peki bu şarkı ile çıkmaya ve Nil Karaibrahimgil ile çalışmaya nasıl karar
verdin?



Eğlenceli bir parça, albüm için de ilk çıkış olarak bu şarkıyı seçtik. Başka da
çok güzel parçalar yer alacak albümde ama bu Nil şarkısını istedik çünkü en
inandığımız parça bu oldu. Sözleri çok iddialı, kolay akılda kalıyor ve herkesin
söyleyemeyeceği türden çok modern bi parça o yüzden onu seçtik.



- Single kavramına nasıl bakıyorsun? Bizde müzikseverler single'ları Avrupa'daki
gibi önemsemiyorlar pek. Türkiye'de single yayınlamak sence de biraz riskli
değil mi?



Doğrusu bu piyasa şartlarında no-name şarkıcılar için en mantıklısı bence single.
Yakın gelecekte de artık bütün şarkıcılar için böyle olacağını düşünüyorum çünkü
mp3 ve korsan patlamış vaziyette, bu nedenle ucuza single patlaması yaşanması
muhtemeldir en kısa sürede, benim öngörüm ve yorumum bu şekilde...Ancak bizim
single çıkarma nedenimiz esasen özellikle bu yıl piyasada bir albüm patlaması
olmasıydı. Kenan Doğulu, Demet, Ajda Pekkan, Serdar Ortaç gibi iddialı isimler
yeni albümlerini bu yaz başında çıkardılar. Albümümün anlaşılması açısından da
yaz parçalarını bir single ile dinleyicilere sunup Ağustos sonu gibi de albümü
çıkarmak en mantıklısı gibi geldi bize...



- Biraz da video klipten bahseder misin, kimlerle çalıştın? Hapsedilmiş kızların
ortasında dansetmek fikri oldukça dikkat çekici:)



Klibin yönetmeni Süleyman Yüksel, aynı zamanda arkadaşımdır da... Bu fikir ondan
çıktı, seksi bi klip olmasını istedi ve ortaya ufak bir striptiz şov çıktı:).
Tabii masum bir şov bu, kemerler çıkıyor gömlekler uçuyor falan…Klip Maslak’ta
Film Sokagı stüdyolarında çekildi. Yaklaşık 14 saat sürdü ve çok eğlenceliydi.




- Albüm hazırlıkları nasıl gidiyor, çıkış tarihi belli mi? Hangi isimlerle
çalışıyorsun ve ne türde şarkılar yeralacak?



Albüm tarihini Ağustos ayı sonu Eylül başı gibi düşünüyoruz tabii net birşey yok
henüz, malum her an herşey olabildigi için. Ama şu anda düşünülen tarihler
bunlar ve albümde Ümit Sayın'ın iki bestesi var, ikisi de çok güzel şarkılar.
Onun dışında Tufan Bayraktar’dan ve Serkan Dinçer’den parçalar var, bir de benim
Ozan Çolakoğlu ile birlikte yaptığım bir parçam var.

27 Ocak 2008 Pazar

Queen


Gitarist Brian May, Tim Staffel ile birlikte "1984" isimli okul grubunda birlikte çalıştılar. Daha sonra 1969 yılında başarısız bir single çıkardılar ve Roger Taylor'un da bulunduğu, müzik hayatı pek uzun sürmeyen "Smile" adlı toplulukta çaldılar. 1970 yılında topluluğun dağılması ile, Staffel yeni bir grup için kolları sıvadı. Bununla da kalmadı, Mercury'i, May'i, Taylor'i ve daha sonra ise John Deacon'u bir çatı altında toplayarak "Queen" adlı grubun ilk temellerini atmış oldu.

Queen ilk kurulduğu zamanlar grup elemanlarının tümü başka işlerle uğraşıyorlardı. Deacon öğretmenlik yapıyor, Taylor ve May staj ile ilgileniyorlardı. Freddy Mercury ise hem tasarım öğreniyor hem de market işletiyordu.

1972 yılında gruptan, yeni kurulmuş bir stüdyo olan "De Lane Lea Stüdyolar"ındaki aletleri test etmek için, bir stüdyo çalışması yapmaları istendi. Bu aynı zamanda Queen'in ilk referansı oluyordu. Çünkü o sırada orada bulunmakta olan iki mühendis grubu çalıştıkları firmaya tavsiye ettiler. Queen böylece ilk kontratını aynı yıl imzalamış oldu. 1973 yılında Larry Lurex adı altında aslında Queen üyelerinin doldurduğu ve 1960'ların iki hit şarkısının ("I Can Hear Music" ve "Going Back") yeni yorumlarını içeren bir albümün ardından birkaç hafta sonra Queen'in ilk başarısı "Keep Yourself Alive" adlı albümü ve single'i çıktı. Bu albümle İngiltere listelerine girememesine rağmen Queen Amerika listelerinde iyi bir çıkış yaptı.

1974 yılında İngiltere ilk beş ve Amerika ilk elliye giren Queen II ise nispeten daha başarılı idi. Bu albümden bir de single geldi "Seven Seas of Rhye". Aynı yılın sonlarına doğru 3. Albümleri "Sheer Heart Attack" "Killer Queen" hit parçası ile İngiltere listelerinde 3. lüğe, Amerika da ise ilk 20 ye yükseldi. Hemen ardından "Now I'm Here" adlı 45'lik geldi.

1975'in sonlarında daha önceki 3 albümünde yapımcısı olan Roy Baker ile "A Night at The Opera" albümünü doldurdular. Bu albümün başarısında kuşkusuz İngiltere'de zirveyi 9 hafta boyunca kaptırmayan "Bohemian Rhapsody" parçasının payı büyüktür. Bu parçanın video klibi ile Queen'in en büyük ticari atağı gerçekleşmiş oldu.

1976 yılındaki "A Day at The Races" de İngiltere'de zirveyi uzun bir süre meşgul etti. Bu albümün hit parçası ise "Somebody To Love" oldu. Daha sonra Mercury, May ve Taylor Ian Hunter'in "All American Alien Boy" albümü için de stüdyoya girdiler.

1977 yılında "We Are The Champions" adlı İngiltere listelerinde ilk 3 içinde gezinen hit şarkıyı da içeren "News of The World" ün başarısı ile, Queen'in şöhreti iyice arttı. Topluluk çalışmalarına hız kazandırarak 1978'de "Jazz", altı ay sonrada çift albümleri "Queen Live Killers" müzikseverler ile buluştu. 1980'de ise Almanya'da Reinhold Mach tarafından yayınlanan "The Game" piyasaya sürüldü. Topluluğun ilk büyük uluslararası başarısı olarak kabul edilen bu albüm Amerika listelerinde zirveye oynayan "Creazy Little Thing Called Love" ve "Another One Bites The Dust" single'larını da içeriyordu. Bu yılın sonunda Flash Gordon filminin müziğini de yazan Queen 1982'de grubun 4. toplama albümü olan ve İngiltere listelerinde 6 yıl gibi rekor bir süre kalan "Greatest Hits"i müzikseverlerin beğenisine sundu. Video kliplerinin toplandığı "Greatest Flix" in satışı da olağan üstüydü. Bu arada Taylor ilk solo albümü olan "Fun in Space" (1981) i de çıkarmıştı. Daha sonra listeleri alt üst eden single "Under Pressure" için David Bowie ile stüdyoya girildi. 1982 yılındaki bir diğer albüm "Hot Space" in satışları ise her yeni Queen albümünün listelerde ulaşmayı garantilediği ilk beşe girmesine rağmen diğer başarılar yanında sönük kaldı. 1983'de grupta çok önemli çalışmalar olmazken Brian May "Star Fleet" isimli solo çalışmasına ağırlık verdi. Ancak bu albüm de 1984'de çıkan ve İngiltere listelerinde yaklaşık iki yıl kalmayı başaran aynızamanda "Radio Gaga" ve "I Want To Break Free" yi de içeren "The Works" ün başarısı karşısında bekleneni veremedi. Aynı yılın sonlarında ise Freddy Mercury Metropolis filminin müziği için tekrar kayıt stüdyolarına döndü. Topluluğun "Thank God It Is Christmas" için yeniden bir ayara gelmesine rağmen bu birliktelik uzun sürmedi ve 1985'de Mercury'nin "I Was Born To Love You" isimli parçasını da içeren ilk solo çalışması olan "Mr. Bad Guy" geldi. Bu yılın sonunda grubun eski şarkılarını içeren 14 albümlük bir set piyasaya sürüldü. 1986'da ise grubun dağıldığını düşünenlere "A Kind Of Magic" albümü ile cevap veren topluluk daha sonra büyük bir turneye çıkarak, konser görüntü ve kayıtlarını "Live Magic" adı altında topladılar. Bu turnede daha çok son albümleri "A Kind Of Magic" ön plandaydı.

1987 yılında Queen elemanları bireysel çalışmalara daha çok önem veren bir tavır içerisine girdiler. Grubun demir başlarından Mercury ve Taylor gerçekten oldukça garip deneyimler yaşadılar. Taylor kendine "The Cross" adlı yeni bir grup kurdu ve tarzını da değiştirdi. Baterist ve vokalist olarak görmeye alıştığımız Taylor "The Cross"da ritim gitarist ve solist olarak dinleyicileri ile buluştu. Freddy ise Montserrad Caballe ile çıkardığı düet albümle sesinin tüm güzelliğini kullanıp oldukça beğeni topladı. Daha sonra bu "Barcelona" adlı single albüm halini aldı ve İngiltere listelerinde Top 10'a girme başarısı gösterdi.

1989 yılında uzun beklenti sona erdi ve Queen hayranlarının yüzü yeniden güldü; Queen yeniden toplandı ve yoğun bir çalışmanın ardından "The Miracle" adlı albüm piyasaya sürüldü. Hem grubun uzun çalışmalarının hem de hayranların uzun bekleyişlerinin bir tesellisi gibiydi bu albüm. Büyük bir başarıyla İngiltere listelerine 1. sıradan giriş yaptı ve uzun bir süre bu yeri korudu.

Daha sonraları grubun üzerinde kara bulutlar dolanmaya başladı. Topluluğa yakın çevrelerde Queen'in beyni Mercury'nin oldukça tehlikeli bir virüs olan HIV virüsünü kapmış olduğu iddiası belirdi. Sonraları bu dedikodular güçlendi ve sonunda Freddy'nin o zamanlar yeni duyulmaya başlayan bir hastalık olan AIDS'in kurbanlarından olduğu kesinlik kazandı. Önceleri ses çıkarmayan Mercury 1991 yılında hastalığını kabullenerek Kensington'daki evine çekildi.

Bu olay Quenn'in ve Freddy'nin milyonlarca hayranını yasa boğdu. 1992 yılında AIDS hastalarına yardım amaçlı verilen bir konser ile bu hastalık dünyaya çarpıcı bir şekilde tanıtılmış oldu.

1995 yılında Queen grubunun eksiksiz olarak çıkardığı son albüm "Made In Heaven" satışa sunuldu. Queen hayranları tarafından büyük ilgi ile karşılanan albüm Freddy'nin ilerlemiş hastalığına rağmen pes etmeyerek katıldığı pek çok kaydı da içeriyordu. Hastalığı ilerledikçe güçsüzleşen Mercury için o zamanlar gerçekten çok zordu. Şarkı sözlerini grubun diğer elemanları yazmaya başladılar. Mercury sadece stüdyo çalışmalarına katılabiliyordu. Daha sonra ise bir sonraki çalışma için güç toplamak üzere yeniden evine çekiliyordu.

Freddy Mercury eşi bulunmaz sesi ve besteleri ile dünya Rock tarihine hiç silinmeyecek bir imza atmıştır. Freddy müziğine her şeyini katan bir sanatçıydı ve onu o yapan da buydu. Şu anda Queen bizlerle birlikte olmayabilir ama yaptıkları müzik ebediyen bizimle yaşayacak.

The Rasmus


Helsinki'li rock ekibi The Rasmus, beşinci albümü "Dead Letters"la dünyaca ünlü bir topluluk haline geldi. Grup, bu albümden önce aslında Kuzey Avrupa'da oldukça popülerdi. Hatta kendi ülkesi Finlandiya'nın en saygın grupları arasındaydı.

Çıkardığı dört albüm platin plak kazanmıştı. The Rasmus, Finlandiya'ya gelen Red Hot Chili Peppers, Garbage gibi ünlü topluluklarla birlikte birçok kez aynı sahneyi paylaştı. HIM ve Roxette ile Avrupa turnesine çıktı.

The Rasmus ilk kez 9 yıl önce biraraya gelip müzik yapmaya başladı. Elemanları daha 16 yaşındayken The Rasmus, Finlandiya müzik sektöründe kendini göstermeye başlamıştı. Yeni jenerasyon rock gruplarının çıkmaya başladığı 1996 yılında ilk albümleri "Peep" yayınlandı. Grubun şarkıcısı Lauri o günleri "sadace çocuktuk ve içimizden gelen müziği aktarmak istiyorduk" diye anlatıyor. Albüm iyi eleştiriler almakla kalmadı, altın plak kazandı. Grup 100'den fazla konser verdi. Ardından bir sonraki albümleri "Playboys" için yeniden stüdyoya döndüler. Bu albüm de ilki gibi altın plak kazanacak kadar sattı. Grup Finlandiya Grammy'lerinde ve EMMA ödüllerinde en iyi çıkış yapan topluluk seçildi. Bu albümün ardından grup, Finlandiya'ya gelen Red Hot Chili Peppers ve Garbage'la aynı sahneyi paylaştı.

The Rasmus'un üçüncü albümü "Hellofatester" 1999 yılında piyasaya sürüldü. Albümden çıkan single 'Liquid' müzik basını ve dinleyiciler tarafından övgüyle karşılandı. 2001 yılında Stockholm'lü firma Playground Music ile kontrat imzalayan grup 'F-f-f-falling' adlı bir single ile geri döndü. Parça o yıl Finlandiya'nın en büyük hiti oldu. The Rasmus birkaç ay sonra yayınladığı "Into" albümüyle o zamana kadarki en büyük başarısını yakaladı. Albüm iki kez platin plak elde etti. Bu albüm onların ilk kez Finlandiya dışında turnelere katılmalarını sağladı. HIM, Roxette ve Dover ile birlikte Almanya'da, İtalya'da ve Litvanya'da konserler verdiler. EMMA ödüllerinin yine yıldızları arasına girdiler.

The Rasmus, son albümü "Dead Letters" ile ülkesindeki başarısını uluslararası alana taşımayı başardı. Albümden çıkan 'In The Shadows' adlı single birçok ülkede liste başarısı elde etti. Lauri (vokal), Aki (davul), Eero (bas), Pauli (gitar)'den oluşan Rasmus'un enerjik, melodik bir müziği ve çarpıcı bir vokalisti var. Şarkı sözlerini Lauri yazıyor. Lauri sözleri için: "Sözlerim daima kişiseldir. Tüm kelimeler bana hayatımda neler olduğunu hatırlatırlar." diyor. 1999'da gruba katılan Aki ise, performansıyla Pauli'nin aklını çeldikten sonra gruba katılmış: "Birlikte yaptığımız bir jamden sonra Pauli bana onlarla beraber çalmamı teklif etti. Bu harika bir tekilfti." Eero, ise grubun en sakin elemanı. Gücünü müzikten ve meditasyondan aldığını söylüyor: "Sahaja-Yoga benim huzur kaynağım." Pauli ise hem iyi bir gitarist ve hem başarılı bir prodüktör. Hatta prodüktörlüğü EMMA tescilli.

Korn


1992’de L.A.P.D ve Sex-Art’ın birleşmesi sonucu oluşan KoRn, HipHop – Rap ile Progressive Rock-Metal müziğini harmanlayarak ‘Numetal’ tarzını yaratırlar.Bu yeni müzik akımı o kadar çok tuttu ki , kendilerini KoRn’un çocukları olarak gören bir sürü alt gurup çıktı.
Bunların bir çoğunda KoRn’un simgesi olan ‘K’ve ‘R’ harfeleri yer almaktaydı.(bknz Slipknot , Limp bizkit , Linkin Park) Türevlerinden KoRn’u ayıran en belirgin özellik müzik tonlarının oldukça koyu daha doğrusu ölü gibi olmalarıydı - tıpkı Black Sabbath gibi.KoRn sıradışıydı , KoRn alışılmamıştı onlar verdikleri mesajlarla bir çok hayranı olan ve bir o kadar aile tarafından da sevilmeyen bir guruptular.

Grup 1994’te ilk albümleri KoRn’u piyasaya sürer . Çok sert ve bir o kadarda insanları kışkırtan nefret dalgaları yayan bu albüm , rock müzik tarihi açısından bir dönüm noktası olarak sayılır. İlk single'ları "Blind" ile herkezi şok ederek müzik dünyasına giriş yapan grup, "Are u Ready" sözleri ile başlayan albümleri ile adeta yeni jenerasyonun haberini verir.

96’da ‘Life is Peach’ debutunu çıkartan gurubun hit şarkısı 'A.D.i.D.A.S (All Day I Dream About Sex)' ti.Bu şarkı hakkında bir çok olumsuz eleştiri vardı örneğin sponsorlarına yalakalık yapma amacıyla yapılmış olması gibi , neyse biz işin politik kısmıyla ilgilenmiyoruz.Sonuçta 'A.D.i.D.A.S' o kadar çok popüler oldu ki KoRn bu şarkıya üç remix ten oluşan bi single albüm yapma gereği bile duyar.

İki yıl aradan sonra 3.debut albümleri olan ‘Follow The Leader’ i çıkaran guruba bu albümde Ice Cube ve Fred Durst’ te eşlik etmişti.Sonuç olarak bu albüm haftalarca Listbox’larda ‘’1’’numarada kalır.Dahası ‘Freak On a Leash’ videoları MTV’nin üç GRAMMY’si ile ödüllendirilir ve gurup tavan yapar.Onlar artık dünya çapında milyonlarca hayranı olan bir markaydılar ve bir marka olmanın gereklerini sonuna kadar kullandılar 98 sonlarında kendi festival organizasyonlarını kurdular.Bu festivalin adı ‘Famil Values’ (Aile Değerleri) adını aldı.Ayrıca ‘Elementree’ adında kendi müzik şirketlerini kurdular.’Follow The Leader’ hakkında söylenmesi gereken çok önemli bir şey daha var – oda kanser hastası olan bi çoçuğun son dileğinin KoRn elemanlarıyla bir-iki dakikalık görüşme isteğidir. Buluşma saatler sürer ve ‘JUSTiN’ ortaya çıkar.

99-00’de yayımlanan Issues’i ilk dinlediğinizde diğer üç albüme göre oldukça farklı olduğunu fark edeceksiniz.Bu albüm Jonathan’ın değimiyle KoRn’un başlangıçtan beri geçirdiği değişimi ifade ediyordu.

Müzik otoritelerinin bu albüm hakkındaki genel düşünceleri vasatı aşmaz olarak nitelendirilrken "Issues" Listbox’lara 1 numaradan girdi ve KoRn’un en çok satan albümü olarak tarihe geçti. Birçok dergi, televizyon programı grubu "Milenyum'un Grubu" olarak seçti.

2002 ve Untouchables ile beşinci kez karşımıza geliyordu grup. Bu albüm her nekadar ‘melodram’ bir sound’a sahip olsada yinede KoRn’un kendine has nefret anlayışının bir yansımasıydı."Here To Stay" gibi bir hitle albüm açılışını yapan grup birde Grammy Ödülünüde kapınca albümün başarısıda ortaya çıkıyordu.

Değişim devam ediyordu.

KoRn Tomb Raider Soundtrack'i Grammy adayı süper şarkısı "Did My Time" ile süper bir dönüş yaptı, ancak ödülü Metallica'nın St.Anger'ına kaptırdı. Ardından "Right Now" ve "Everything I've Known" single'ları albümün diğer gözdeleri oldular.Albümde Jonathan Davis'in Korn'un şimdiye kadarki en ağır parçası olarak sunduğu 'Break Some off' da fanlardan yoğun ilgi gören şarkılardandı.

2004 yılında ise tüm albümlerinden hit parçaları seçerek bir 'Greatest Hits' yayınladılar. Albümden hemen sonra 2005 yılında ise kurucu üyelerden Head dini sorunları öne sürerek gruptan ayrıldı ve bütün müzik dünyasını şok etti.

Ve Şimdi

Ancak grup yılmadı ve fanlarına şimdiye kadarki en ilginç albümlerini sundular. 'See you on the other side' ilk haftada 200.000 satarak Billboard listelerine 3. sıradan girmeyi başardı ancak bu satış grafiğinin sadece çok iyi gidiyor ve dahada artacağa benziyor. Albüm kesinlikle dinlenildikçe sevilecek bir yapım. 'Twisted Transistor' video klibi ile açılış yapılan yapımda Liar, Coming Undone ve Souvenir gibi fanları tatmin edecek bir çok parça bulunuyor. Head'in yokluğunda KoRn yine iyi bir iş çıkarmışa benziyor.

Evanescence


Daredevil'i izlediyseniz, Electra kum torbalarını lime lime ederken çalan parçayı mutlaka hatırlıyorsunuzdur. Parçanın ismi "Bring Me To Life"ve grubun ismi Evanescence. İlgiyi kesinlikle hak ediyorlar.

Evanescence 'duman gibi yok olmak' anlamına geliyor. Vokalde Amy Lee, gitarlarda Ben Moody'den oluşan grup ilk albümü "Fallen"'ı yayınladı. Peki o gerçekten ilk albümleri miydi? "Nasıl yani?" konusuna az sonra geçeceğiz.

Arkansaslı grup, Amy'nin inanılmaz sesi ile diğer nu-metal gruplarından ayrılıyor. Amy'ye göre grubun sırrı müziklerinin epik, dramatik ve karanlık olması. Belki de Amy'nin ta kendisi.

Grubu kuran Amy ve Ben, çocukken yaz kampında tanışmışlar. Amy piyanoyla Meat Loaf'ın "I'd Do Anything For Love"ını çalarak oyalanıyormuş, Meat Loaf hayranı olan Ben hemen gidip tanışmış ve grup kurmaya o gün karar vermişler. Kendi çabaları ile yayınladıkları, cd yazıcı ile çoğalttıkları ilk EP'leri ile yerel olarak oldukça tanınmışlar. O albümü bugün 'komik' olarak nitelendiriyorlar. Arkasından ikinci EP "Whisper" ve 2000 yılında ilk albüm "Origin" gelmiş. Ancak kendilerine özel bir sebepten dolayı, bu albümü hiç yayınlanmamış saymak istiyorlarmış. Bu sebeple Amazon gibi yayınlarda ve resmi sitelerinde "Fallen", ilk albüm olarak görünmektedir.

Ancak entrikalar bununla bitmiyor. Grubun 600.000 satıp Billboard ilk 10'a giren albümü; Christian-Rock kitlesi tarafından çok sevilip başarı grafiği hızla yükselince, bu kitleye hitap eden müzik marketlerden toplatılmış. Amerika'da Hristiyan Rock şeklinde bir olgu var. Dini temalar içeren gruplar yoğun ilgi topluyor. Sadece bu türe endekslenmiş plak dükkanları, radyolar ve festivaller var, ancak grup üyeleri kendilerini sadece gotik olarak adlandırmayı arzu etmedikleri gibi yalnız bu kitle için müzik yapıyor durumuna da gelmek istemiyorlar. Bu yüzden albümlerini butür dükkanlardan toplatma kararı almışlar.

İlk zamanlarında diğer müzisyenlere para ödeyemedikleri için iki kişi olan kadro zamanla böyle oturmuş. Şimdi ise en iyisinin böyle olacağını düşündükleri için iki kişi devam ediyorlar. Canlı performanslarda onlara genellikle gitarda John LeCompt ile davulda Rocky Gray'den oluşan destek ünitesi eşlik ediyor.

Albümün ilk single çalışması "Bring Me To Life"'da, aynı plak firmasına bağlı 12 Stones grubunun solisti Paul McCoy ile çalışmışlar. Bu şarkı için yapılan "duygusal rollercoaster" yakıştırması gerçekten oldukça yerinde bir tabir. Albüm, bu şarkının dışında "Tourniquet", "Haunted", "Whisper" gibi çok güçlü şarkılar içeriyor. Hepsinin ortak noktası da aşk ve çaresizlik hakkında karanlık şarkılar olmaları.

Evanescence, piyasadaki diğer nu-metal ya da goth gruplarından çok daha farklı:

"Öfke dolu gençlerin hazırladıkları, önceden paketlenerek satışa sunulmuşgibi duran çok fazla albüm var piyasada. Biz böyle değiliz. Bir görüntüyü satmaya çalışmıyoruz, sadece kalbimizdekileri yazıyoruz."

Evanescence grubunun kendilerininde belirttikleri ilk albümleri 'Fallen'den sonra grubun esas adamı Ben Moody gruptan ayrılmaya karar verir.Amy,Ben'in bu kararına saygı duyup ayrılmaya itiraz etmez.Ayrılma nedenleri tam bilinmemekle beraber Ben Moody verdiği röpartajlarda Amy'i hala çok sevdiğini(eski grup arkadaşı olarak),aralarında
gerginlik olmadığını belirtmiştir..

Ayrılmadan sonra Moody'siz ilk çalışma gelmiştir sonunda; Open Door! Yeni albüm hatırı sayılır hayran kitlesini sevindirip, beklentileri karşılayan bir albüm olmuştur. Moody'nin ayrılışıyla müzikal kaygı yaşayan grubun bazı hayranları yeni albümdeki başarıyla kendilerine gelmişlerdir.

Yeni albüm "The Open Door"un ilk klibi "Call Me When You're Sober" şarkısına çekilmiştir. Şarkı ilk dinlendiğinde pek beğenilmemesine rağmen, klip daha ilk andan kendini beğendirmiştir. İkinci klip ise yine en az Amy Lee kadar güzel olan "Lithium" şarkısına gelmiştir.

Iron Maiden


West Ham United taraftarı olup futbol oynamak isteyen Steve Harris daha sonra aldığı bas gitarı ile müzik yapmaya karar verir. 1973'te Gypsy's Kiss ve 1974'te Smiler adlı gruplarda çalan Harris daha sonra müzikal farklılıklar nedeniyle kendi grubunu kurmak ister. 1975'te Iron Maiden kurulmuştur. Bir çok kadro değişikliğinden sonra 1978'te Steve Harris (Bas gitar), Dave Murray (Gitar), Doug Sampson (Bateri) ve Paul Di'Anno (Vokal) olarak çekirdek kadroyu oluştururlar. Bu sırada da konserler vermeye devam etmektedirler. New Wave Of British Heavy Metal yani "İngiliz Heavy Metali'nin Yeni Dalgası"nın en önemli temsilcisi oldular. O yıllarda patlayan punk fırtınası nedeniyle, plak şirketleri Iron Maiden'ın müziğine müdahale etmek istemiş, ancak başarılı olamamıştır. Topluluk 1979'da demoları The Soundhound Tapes'i satışa sundu ve 5000 kopya sattı. İlk 5000'lik satışın ardından Century Media'dan gelen 20.000 kopyalık ikinci baskı teklifini reddetmişlerdir. İkinci gitar arayışlarına devam eden grup Dennis Stratton ile anlaştılar. Davula ise Clive Burr geldi.

Paul Di'Anno dönemi

1980'de ilk albüm Iron Maiden piyasaya sürüldü. Kapağında Derek Riggs tarafından herhangi bir punk albümü için çizilmiş bir karakter vardır. Bu daha sonra grubun maskotu Eddie olacaktı. Albüm Harris'in bestelediği melodik gitar yürüyüşleriyle ve Paul Di'Anno'nun "serseri" vokali ile dikkat çekmiştir. İlk şarkı Prowler, Di'Annonu sözlerini yazdığı duygusal Remember Tomorrow ve bir hayat kadının anlatıldığı Charlotte The Harlot albümde dikkat çekmekteydi. Turne esnasında yine müzikal farklılıklar yüzünden Dennis Startton gruptan ayrılıp Dave Murray'nin eski grup arkadaşı Adrian Smith, Maiden'e katıldı. 1981'de Killers albümünü çıkaran grup ilki kadar büyük bir başarı sağlayamadı. Yine de konserlerin vazgeçilmez şarkısı Wrathchild, Edgar Allan Poe'dan etkilenerek yazdıkları Murders In The Rue Morgue dikkat çekiyordu. Turnede ise kendini iyice alkole veren Paul Di'Anno grupla anlaşamayıp ayrıldı. Yerine ise Samson da Bruce Bruce adı ile şarkı söyleyen Bruce Dickinson alındı.

Efsane Dönem

1982'de Heavy Metal'in en önemli albümlerinden biri olan The Number Of The Beast piyasaya sürüldü. Grup bir anda satanizm suçlamalarıyla medyanın ilgisini topladı. Ancak Harris bu şarkıyı gördüğü rüyalar hakkında yazmıştı. Bruce Dickinson'ın çok ince tonlara çıkabilen muhteşem sesi {{ki bu ses yüzünden kendisine [air raid siren - hava saldırı alarmı]http://www.airraidsirens.com/ denilmiştir}} sayesinde ve grup içindeki uyumun artmış olması sonucu büyük bir başarıya ulaştılar. Bu albümden sonra Clive Burr yerini Nicko McBrain'e bıraktı ve grup uzun süre bu kadroyu korudu. 1983'te dördüncü albüm Piece Of Mind çıktı. Kırım Savaşının anlatıldığı The Trooper büyük ilgi topladı ancak İngiliz Milliyetçiliği suçlamalarını da beraberinde getirdi. Ancak şarkının asıl teması savaşın anlamsızlığıydı. Maiden hiç durmadan 1984'te Powerslave'i yayınladı. Bu albümden de Aces High ve 2 Minutes To Midnight gibi hitler çıkmıştır. Bir turne - bir albüm diye devam eden Maiden 1985 yılında tüm zamanların en iyi konser albümlerinden biri olarak gösterilen Live After Death'i piyasaya sürdü. 1986'da Somewhere In Time albümü geldi ve bu albüm büyük tartışmalara yol açtı. Albüme önce Bruce Dickinson akustik bir albüm önerisi getirdi ancak bu Steve Harris tarafından kabul edilmedi. O yüzden Dickinson hiçbir şarkı yazımına katılmadı. Ayrıca ilk kez Iron Maiden tarihinde (1977'de yapılan bir konser dışında) keyboard kullanıldı ve Maiden fanatiklerinin pek hoşuna gitmedi. 2 sene sonra 1988'de Seventh Son Of The Seventh Son adlı konsept albüm çıktı. Rock müziğinde popülerliğinin en üst döneminde piyasaya sürülen bir albüm birçok kişinin Maiden ile tanışmasının yanısıra çok büyük satış rakamları yakaladı. Ancak Bruce Dickinson, yapmak istedikleri konsepti tam anlamı ile başaramadıklarını, aynı sene çıkan, Queensychre'ın Operation Mindcrime adlı konsept albümünün çok daha başarılı olduğunu söylemiştir.

Değişim

Steve Harris büyük başarının ardından köklere dönüp Killers tarzı bir albüm yapmak istiyordu ancak gitarist Adrian Smith geri dönüşün gereksiz olduğunu düşünmüştü ve gruptan ayrıldı. Yerine Bruce Dickinson ile çalışan Janick Gers geldi. 1990'da çıkan No Prayer For The Dying albümü diğer albümlere göre zayıf kaldı. Buna rağmen Bring Your Daughter... To The Slaughter single'ı büyük başarı elde etti. İki sene sonra ise Fear Of The Dark bu albümün daha üstünde bir başarı sergiledi ve albümle aynı ada sahip şarkı bir Maiden klasiği oldu. Ancak sorunlar bitmiyordu. Solo kariyerine ağırlık vermek isteyen Bruce Dickinson, Steve Harris ile bitmeyen tartışmalar yaşıyordu ve gruptan ayrıldı. Yeni vokalist ise Blaze Bayley olmuştu. Blaze iyi bir vokalist olmasına karşın, Bruce Dickinson gibi bir efsanenin yerini doldurmak zorundaydı ve hep bu yüzden fanlar tarafından önyargı ile yaklaşıldı. 1995'te çıkan The X Factor yine iyi bir başarı kazandı. Steve Harris'in ruh hali yüzünden çok karanlık bestelerden oluşmuştu. 1996'de Best Of The Beast toplamasını çıkaran grup yeni bir şarkı olan Virus'ü grubu hep eleştiren basına armağan ettiler. 1998'te Virtual XI adlı albüm çıktı ama çok zayıf kaldı öteki albümlerin yanında. Ed Hunter adlı Iron Maiden ile ilgili bilgisayar oyunu da bu seneler çıktı. 1999'da ise Blaze Bayley gruptan ayrılmak zorunda kaldı çünkü Steve Harris, Bruce Dickinson ve Adrian Smith i geri getirmişti. Böylece Iron Maiden tarihinde ilk kez 6 kişi olmuşlardı.


Son Dönemler

Bu kadroyla olan ilk albüm Brave New World 2000'de çıktı ve büyük bir ilgi ile karşılandı. Maiden hiç durmadan konserler verdi. Daha sonra Best Of'lar, Box Set'ler, Konser CD'leri ve DVD'ler piyasa sürdüler. Bu sırada da 2003 tarihli Dance Of Death albümü çıktı ve bu albüm de ötekiler gibi büyük bir başarı kazandı. Topluluk, 2006 yılında The Reincarnation Of Benjamin Breeg single'ını ve ardından A Matter Of Life And Death albümünü yayınladı.

Albümleri

Stüdyo Albümleri
Iron Maiden
Killers
The Number of the Beast
Piece of Mind
Powerslave
Somewhere in Time
Seventh Son of a Seventh Son
No Prayer for the Dying
Fear of the Dark
The X Factor
Virtual XI
Brave New World
Dance of Death
A Matter Of Life And Death

[değiştir] Single'lar
Running Free
Sanctuary
Woman In Uniform
Twilight Zone
Purgatory
Run To The Hills
The Number Of The Beast
Flight Of Icarus
The Trooper
2 Minutes To Midnight
Aces High
Running Free (Live)
Run To The Hills (Live)
Wasted Years
Stranger In A Strange Land
Can I Play With Madness
The Evil That Men Do
The Clairvoyant
Infinite Dreams
Holy Smoke
Bring Your Daughter... To The Slaughter
Be Quick Or Be Dead
From Here To Eternity
Wasting Love
Fear Of The Dark (Live)
Hallowed Be Thy Name (Live)
Man On The Edge
Lord Of The Flies
Virus
The Angel And The Gambler
Futureal
The Wicker Man
Out Of The Silent Planet
Run To The Hills
Wildest Dreams
Rainmaker
No More Lies
The Number Of The Beast
The Trooper
The Reincarnation Of Benjamin Breeg

Canlı Performans Albümleri
Maiden Japan
Live After Death
A Real Live One
A Real Dead One
Live at Donington
Rock in Rio
Death on the Road

HIM


- Finlandiya’ da 1991 Senesinde Ville , Mige ve Linde Tarafından Kuruldu . - 2006 ‘ da Amerika ‘ da Altın Satış Sertifikası ( Amerika da 500.000 ve Üzeri Satan Albümlere Verilen Sertifika ) Alan İlk Ve Tek Finlandiya ‘ lı Grup . - Asıl İsmi “ His Infernal Majesty “ Olan Grup Satanist Damgası Yememek İçin Son Zamanlarda İsmini HIM olarak Kullanıyor . - Bir Zamanlar Amerika Ve Almanya da “ HER “ ve “ HIM & HER “ olarak da Anıldılar .

“ Bir Zamanlar Finlandiya ‘ da . “

Grup aslında kariyerine KISS, Type O Negative, Danzig, Black Sabbath ve Depeche Mode . gibi grupları cover ‘ layarak başladı . 1991 den 1995 e kadar askerlik dolayısı ile eleman değişikliğine giden grup , nihayetinde 3 as elemana ( Ville , Linde , Mige ) Burton ve Gas ‘ ın da dahil olması ile beraber ana ve kemikleşmiş kadroyu oluşturdular .

HIM , 20 Kasım 1997 de ilk uzun stüdyo albümleri olan “ Greatest Lovesongs Vol . 666 “ ‘ yı Finlandiya ‘ da yayınladı . Albümde 7 parçaya ek olarak Chris Isaac ‘ in Kült Şarkısı “ Wicked Game “ Ve Blue Öyster Cults ‘ un “ Dont Fear The Reaper “ şarkılarının HIM tarafından yorumlanmış versiyonları bulunuyordu . Bu Albümden 4 Single Yayınlandı .

“ Merhaba Avrupa “

Özellikle Kendi Ülkeleri Finlandiya ‘da iyice ünleri artarken “ Razorblade Romance “ Adında ikinci albümlerini yayınladılar . Albümden Çıkan ilk single olan “ Join Me In Death “ grubun Avrupa da büyük bir şöhret kazanmasını sağladı . Single alman müzik listelerine 1 numaradan girerken albüm de 500.000 kopya satmayı başardı . Join Me ‘ den sonra Right Here In My Arms ve Gone With The Sin single olarak yayınladı . ve bu single lar da Avrupa nın bir çok ülkesinde listelerde büyük başarılar elde etmeyi başardı . Join Me In Death ‘ ın ölümle değil aksine Romeo ve Juliet hakkında olduğunu söylerken sözlerine şu cümleyi de ekliyor . “ Albüm bu kadar başarı kazandığı zaman bizim bu başarıyı kutlamak için bir şişe şampanya alcak bile paramız yoktu . “

Ek bilgi : Albüm Hiili Ve John Frayer Tarafından Ayrı Ayrı İki Kez Kaydedilmiştir . Fakat Hiili ‘ nin prodüktörlüğünü yaptığı albüm yayınlanmamıştır .

Razorblade Romance Amerika ‘ da .

2002 Yılında Razorblade Romance Albümü Tekrar Basılarak Amerika ‘ da Satılmaya Başlandı . Fakat Grup ülkede kendi isimleriyle satış yapamadı . Çünkü Amerikalı Başka Bir Grup HIM isminin haklarını satın almıştı ve kullanıyordu . Bu Yüzden sadece bu albüm için Grup ismini HER Olarak değiştirdi . Fakat HER Adı altında basılan bu albüm sadece 5000 adet satabildi .

“ Deep Shadows And Brilliant Highlights & Daniel Lioneye “

2001 senesine gelindiğinde üçüncü albümlerinden önce HIM üyeleri yeni bir grup kurdular . “ Daniel Lioneye and The Rollers “ Adındaki Grup aynı zamanda Gitarist Linde ‘ nin solo projesiydi . Albümdeki elektro gitarları ve vokalleri üstlenen Linde Takma İsim olarak da Daniel Lioneye ‘ ı kullandı .

Albüm Daha Çok blues hard rock tarzındaydı ve albümdeki şarkılar Sex , Alkol ve Rocknroll temalıydı . Mige Amour ‘ un basları Ville Valo ‘ un Baterileri ve Hiili ‘ nin ( GLS VOL.666 ve Love Metal Albümlerinin Prodüktörü ) Klavye ve Mix ‘ leri üstlendiği albüm 2001 yılında “ The King Of Rocknroll “ Adında Yayınlandı . Albüm Ticari bir başarı yakalayamadıysa da Kült olarak adından söz ettirdi .

Daniel Lioneye Projesinden sonra HIM 2001 ağustos da “ Deep Shadows And Brilliant Highlights “ Albümünü yayınladı . Albüm aynı zamanda yeni klavyeci Emerson Burton ile kaydedilen ve grubun günümüzdeki kadrosuyla birlikte kaydettiği ilk abüm olma özelliğine sahip . DSABH Finlandiya müzik listelerine 1 almanya müzik listelerine de 2 numaradan giriş yaptı . Albümden Pretending , In Joy And Sorrow ve Heartache Every Moment & Close To The Flame ( İkisi bir arada xD . ) olmak üzere 3 single yayınlandı .

“ Dünya Çapında Rock Starlar . “

14 Nisan 2003 de “ Love Metal “ albümü yayınlandı . Love Metal aynı zamanda Kapağında Ville Valo ‘ nun Resminin olmadığı ilk albümdü . Kapakta bulunan altın rengindeki Heartagram grubun işaretinin daha iyi tanınmasını sağladı . The Funeral Of Hearts Albümden çıkan ilk single oldu ve Amerika listelerine 15 , alman listelerine de 3 numaradan başarılı bir giriş yaptı . Daha sonra Buried Alive By Love ve The Sacrament Single ‘ ları yayınlandı .

Grup , Amerika da ve dünya çapında ; Profesyonel Kaykaycı ( yada ismi her neyse ) ve MTV ‘nin program serilerinden Viva La Bam ‘ ın yapımcısı Bam margera ‘ nın Heartagram İşaretini tasarladığı ve yaptığı programlarda kullanmasından ötürü iyice tanınmaya başlandı . Daha sonra Margera Buried Alive by Love ve The Sacrament kliplerini Yönetti . Aynı zamanda Buried Alive By Love Klibinde Ünlü aktris ve müzisyen ( Bknz . Juliette & The Licks Grubu ) Juliette Lewis de oynayarak gruba destek oldu . 2003 Yılında “ Download Festival “ de çalma fırsatı bulan HIM diğer birçok festivalde de Headliner Olarak sahne aldı .

“ Dark Light “

Beşinci Stüdyo albümleri Dark light 2005 yılının eylül ayında yayınlandı . Albüm Billboard Top 200 albüm listesinde 20 . sıraya kadar yükseldi . Albümden “ Rip out the wings of a butterfly , Killing Loneliness ve Vampire heart “ olmak üzere 3 single yayınlandı . ayrıca bu single ‘ ların birer de özel vinyl şeklinde plakları yayınlanmış bulunmakta . 2005 ‘ in yazında grup Download Festival de Black sabbath ve Velvet Revolver gibi grupların öngrubu olarak çalma fırsatı buldu .

Dark Light ; HIM ‘ in Şimdiye kadar Amerika müzik listelerinde gösterdiği en büyük başarıya sahip olan albüm olma özelliğine sahip . Ekim 2006 da official siteleri olan Dark light temalı heartagram.com ‘ a Amerika ‘ daki RIAA ajans tarafından altın sertifika verildi . Aynı zamanda Dark light ile gösterdikleri başarının ödülü olan 500.000 albüm satışı dolayısıyla Amerika da altın sertifika kazandılar . Ve Bu daha önceden Finlandiyalı bir grubun Amerika da kazandığı ilk ve tek altın sertifika . ( Aynı zamanda HIM de bu sertifikayı alan ilk ve tek Finlandiyalı grup . )

“ Ek Çalışmalar “

Stüdyo albümlerine ek olarak grup birkaç derleme yayınladı . Örnek olarak Love Metal Archives Vol . 1 DVD ‘si , 10 Cd ‘ lik bir Single Collection , Ve de En iyi şarkılarının bulunduğu “ And Love Said No “ adında bir best of yayınladılar . Daha Fazla Bilgi ve albüm detayları için “ http://www.heartagramfan.com/forum/index.php?board=19.0 “ adresini kullanabilirsiniz .


“ Son Zamanlardaki Yayınlar ve Gelecek Planları “

HIM , Kasım 2006 da acoustic derleme albüm “ Uneasy Listening Vol.1 “ ı yayınladı . Valo İngiliz dergisi Kerrang ile yaptığı röportajda yeni albüm için hazırlıklara başladıklarını ve yeni stüdyo albümünün büyük ihtimal 2007 eylül ve kasım ayında çıkacağını belirtti . Aynı zamanda yeni stüdyo albümünden önce Uneasy Listening vol . 2 yi de yayınlayacaklarını sözlerine ekledi .

Grup Üyeleri ;

1991 – Ville Valo / Vokal 1991 – Linde Lindström / Gitar 1991 – Mige Amour / Bas 1999 – Gas Lipstick / Bateri 2001 – Emerson Burton / Klavye

Ayrılan Üyeler ;

Antto Einari Melasniemi — Klavye (1995-1998) Zoltan Pluto — Klavye (1998-2000) Juippi — Bateri (1991-1992) Tarvonen — Bateri (1992-1995) Pätkä —Bateri (1995-1999) Oki — Ritm Gitarlar (1992-1996)

Diskografi

•"Witches and Other Night Fears" - (1992) / Demo
•"This is Only the Beginning" - (1995) / Demo
•"666 Ways to Love: Prologue" - (1996) / EP
•"Greatest Love Songs Vol. 666" - (1997) / Stüdyo Albümü •"Razorblade Romance" - (1999) / Stüdyo Albümü
•"Deep Shadows and Brilliant Highlights " - (2001) / Stüdyo Albümü
•"The Singles Collection" - (2002) / Ek Çalışma
•"Love Metal" - (2003) / Stüdyo Albümü
•"And Love Said No: The Greatest Hits 1997-2004" - (2004) / Ek Çalışma
•"Dark Light" - (2005) / Stüdyo Albümü
•"Uneasy Listening Vol. 1" - (2006) / Ek Çalışma
•"Uneasy Listening Vol. 2" - (2007) / Ek Çalışma